İstanbul Şehir Tiyatroları'nın temelini 1914’yılında İstanbul Belediye Başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa, Darülbedayi-i Osmani adıyla atmıştı. Hemen hemen 100 senedir siyasetin etkisinden uzak kalan Şehir Tiyatroları; artık AKP'nin tam denetimine alındı. Yönetimde İstanbul Belediye Başkanı'nın adamının olması yetmedi. Tiyatroda oynanacak oyunu bile AKP'li siyasetçiler belirleyecek. Bu çağda böyle bir şey olur mu; demeyin; yönetim 'ileri demokrasi' olunca böyle işler oluyor.
Gerçek ortadadır: Sivil görüntülü siyasi bir sıkıyönetim Türkiye'yi demir pençesine almış; sanat ve tiyatro bile bu çember tarafından kuşatılmıştır. Amaç; 'Muhafazakar sanat' adı altında; AKP ideolojisini yaymak ve bunu kutsamaktır.
SİVİL SIKIYÖNETİM
Sıkıyönetim her zaman askerin tank yürütmesi ile kurulmaz ki... Bugün Türkiye'de; 'Bol demokrasi nutuklu sivil sıkıyönetim' uygulaması yürütülüyor.
Öyle ki Osmanlı padişahları bile sanata ve sanatçıya bu kadar katı biçimde müdahale etmemiştir.
2. Mahmut Osmanlı sultanları içinde en sertlerinden birisiydi ve her an kızdığı kişinin kellesini vurduruyordu. Onun huzurunda Karagöz oynatan hayali (karagözcü) Sait Efendi, bir oyunda o dönemdeki sübyan (çocuk) okullarını eleştirmişti.
2. Mahmut, 'Halt ediyorsun!' demişse de hayali Sait Efendi, 'Sultanım, okullarımızın halini anlatıyorum!' diye karşılık vermiştir.
2. Mahmut kızmış olmasına karşın hayali Sait Efendi'ye dokunmamış; İstanbul Kadısı'na ferman yollayarak okullara önem verilmesini istemiştir.
(Ayrıntısını merak edenler 'Bir Zamanlar İstanbul' isimli Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey'in eserine bakabilir. Sayfa 17)
Sait Efendi; kuvvetli bir musikişanas ve Avrupa tarzında ilk resim yapan bir ressam idi aynı zamanda.
Bir gün 2. Mahmut; gözlüğünü bulamadığı için öfkelenmiş; Harem ağalarına, 'Nerede gözlüğüm?' diye bağırıp çağırmış... Halbuki Sultan gözlüğünü başındaki sarığın üstüne takmış imiş. Lakin korkudan kimse bunu Sultan Mahmut'a söyleyemiyormuş. O sırdalarda padişah müsahibi konumuna yükselen sanatçı Said Efendi'ye durum haber verilmiş. Gayet nüktedan olan hayali Sait Efendi; 2. Mahmud'u etekledikten sonra 'Sultanım izninizle...' deyip padişahın kavuğuna doğru uzanmış; oradaki gözlüğü alıp padişaha vermiş ve peşinden de eklemiş:
'Siz şimdilik şununla idare ediverin; biz daha sonra gözlüğünüzü buluruz.'
O can yakan, kan döken Sultan, sadece gülümsemekle yetinmiş...
Peki bugün ülkemizde yönetici olan herhangi birisine böyle davransanız acaba size hangi ceza kesilir; hiç düşündünüz mü?
YİNE CAMİ MESELESİ
Başbakan Erdoğan; üçüncü kez olacak, CHP'nin camileri ahır yaptığını söylüyor. Cami ile ahırı yan yana getiren bu yaklaşımı doğru bulmuyorum.
Ama şu gerçeği bilelim: Bu ülkenin camileri kilise olmaktan CHP sayesinde kurtarılmıştır.
Osmanlı Devleti, Mondros Anlaşması ile Batılı sömürgecilere teslim olmuş; 1918 ekiminde düşman donanması Çanakkale'den 1 kurşun bile atmadan girmiş; gelmiş; İstanbul limanında demirlemiş; toplarını da Süleymaniye Camii'ne çevirmişti. O düşmanı, 'Geldikleri gibi gönderen' kişi, bu CHP'yi kuran Mustafa Kemal Paşa olmuştu. Ve o kara günlerde gizli gizli ağlayan Müslümanları şenlendiren de bu CHP olmuştu.
Yani bu CHP sadece vatanı kurtarmadı camileri de kurtardı.
15 milyon kilometrekarelik Osmanlı toprağında 7 bin dolayında cami vardı. CHP; Osmanlı'nın 20'de birisi kadar Türkiye'de 100 bin cami kurulmasının altyapısını hazırladı.
Herkes bilsin ki; planlı cami yıkımı yapan parti 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti olmuştur. DP başbakanı Adnan Menderes, İstanbul'da 54 dolayında çok önemli tarihi cami ile birçok tarihi çeşmeyi 'Yol yapacağım!' diye dümdüz ettirmiştir. Ne yapalım; şimdi Sayın Başbakan 'rahmetli Menderes'i çok seviyor diye bu yüzden kendisini mi eleştirelim.
Tarihten düşmanlık çıkarmak; AKP'ye oy kazandırsa da Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmaz.
Yorum Gönder