Mustafa Kemal’i Silemezsiniz! - Mustafa Balbay

Çanakkale Savaşları deyince akla ilk 18 Mart 1915’te zaferle sonuçlanan deniz savaşı geliyor. Büyük kutlama da o gün yapılıyor. Ancak en az onun kadar önemli olan kara savaşları var. Atatürk'ün çok büyük rol oynadığı 25 Nisan 1915'te başlayan kara savaşları sonrasında elde edilen kesin zafer, genel anlatımla Türkiye Cumhuriyeti'nin önsözüdür.
Çanakkale, I. Dünya Savaşı’nın da en önemli halkasıdır. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu çekile çekile Çanakkale Boğazı’na kadar gerilemişti. İngiliz-Fransız ittifakı Çanakkale’den dalgaları yara yara geçip İstanbul’a demirlemeyi, saray pencerelerinin boğaz manzarasını tümüyle ittifak gemileriyle doldurmayı hedefliyordu.
Dönemin İngiliz Bahriye Bakanı Winston Churchill’in hesabı şuydu:
Karaya tek asker çıkarmadan İstanbul’u teslim almak.
18 Mart’ta bu hesap bozulunca Churchill yeni bir plan yaptı:
Gelibolu Yarımadası’na Gökçeada tarafından çıkıp, boğazın İstanbul bağlantısını karadan kesmek.
***
Bu plan için Anzak askerleri kullanılacaktı. Australian and New Zeland Army Corps (Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birlikleri) tanımının kısaltılmışı olan “Anzac” bizim dilimize de Anzaklar olarak geçti.
Anzak birlikleri sayı ve donanım bakımından o kadar güçlü olacaktı ki, zafer neredeyse Churchill’in cebindeydi.
25 Nisan’da sabaha karşı Arıburnu açıklarında karaya çıkan Anzaklara sayıca onlardan çok daha az olan Türk askeri karşılık vermeye çalıştı.
Mustafa Kemal o sırada yedek güç olarak kurulan 19. Tümen’in komutanıydı, Bigalı köyünde karargâh kurmuştu.
25 Nisan gününü Mustafa Kemal şöyle anlatıyor (özetleyerek aktaralım):
“... Yaya olarak Conkbayırı’na vardık. Bu esnada efradın Conkbayırı’nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bizzat bu efradın (erlerin) önüne çıkarak:
- Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
- Efendim düşman, dediler.
- Nerede?
- İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat 10 dakika istirahat etsin diye... Düşman da bu tepeye gelmiş... Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyette duçar olacaktı...
Kaçan efrada:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen erlerine ‘marş marş’la benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geri gönderdim. Erler süngü takıp yere yatınca düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır...”
İşte o andan sonra bütün cephede adım adım Mustafa Kemal’in ağırlığı arttı, deyim yerindeyse cephenin lideri oldu. 9 Ağustos’ta zafer geldi.
***
İngilizlerin kayıtlarında yenilgi şöyle özetleniyor:
“... Bir tek tümen kumandanının ayrı ayrı üç fırsatta yaptığı hareketlerin yalnız bir muharebenin cereyanına değil, belki de bütün sefer ve hatta bir milletin kaderi üstünde bu kadar derin etkiler yaptığı, tarihte pek ender rastlanan olaylardandır.”
Sonra ne oldu?
Çanakkale’de çok şehit verdik ama, vatan duygusunu kazandık. Kurtuluş Savaşı’nın ardından Cumhuriyeti kurduk.
Avustralyalılar da Çanakkale Savaşları’nı kendileri için “ulusal bilincin uyanışı” saydılar. Savaş tarihlerinin beşte birini Çanakkale’ye ayırdılar.
Atatürk 1934 yılında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya aracılığıyla Anzak törenlerine şu mesajı gönderdi:
“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar!
Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçik’le yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Bu mesajın İngilizce çevirisi Avustralya’nın pek çok anıtsal yerinde, baş köşede.
Anzak gazilerinin çocukları, torunları dernek kurmuşlar. Sadece Avustralyalılar üye olabiliyor. Bir de Türkler.
Sidney’de, 2007’de, bunun nedenini sorduğumda şu yanıtı aldım:
“Mustafa Kemal’in o mesajı... Öyle bir liderin ülkesinden gelenlere kapımız açık...”
Mustafa Kemal’i silemezsiniz... Bu topraklarda silmeye kalksanız, dünyanın öteki ucunda karşınıza çıkar...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget