Öldüğü varsayılan 9 Nisan, “Mimar Sinan Günü” olarak kutlanır...
Kayseri’ye bağlı Ağırnas’ta 1489’da doğan “Sinaneddin Yusuf Abdulmennan oğlu Mi’mâr Sinân Âğâ”, 1588’de yaşama veda ettiğinde camiler, mescitler, medreseler, türbeler, imaretler, darüşşifalar, suyolları ve köprüleri, kervansaraylar, saraylar ve hamamlardan oluşan yaklaşık 400 eserini mimarlık ve kültür tarihimize armağan etmişti…
Yarın, eşsiz yaratıcılığını kutsamak için, mimarlık okulları ve Mimarlar Odası birimlerinin yanı sıra çok sayıda kuruluşça da anma etkinlikleri düzenlenirken siyasilerimizin ne diyeceklerini ise biliyoruz; “Sinan’dan ders almalıyız.”
Nedir o dersler; öncelikle kente ve mimarlığa saygılı olmak; sanattan ödün vermemek; uzmanlığı önemsemek.
Nitekim şu yeni eğitim yasasıyla “isteyen” çocuklara öğretilecek Kuran’da da “işi ehline vereceksin” denmiyor mu? Sinan bu nedenle sadece Kanuni Sultan Süleyman değil, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde de Osmanlı’nın “Baş Mimar”ıydı…
Edirne’deki başyapıtı Selimiye Camisi’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmasındaki gerekçede deniyor ki; “Eserdeki üstün başarı ve kente kattığı değerle birlikte, mimarlığa bağlılığı da simgeliyor.”
‘Tip’ saygısızlık
Böylesi evrensel bir ustalığın “erdem”leri arasında, hiçbir eserinde öncekileri ya da başka yapıları “taklit” etmemesi başta geliyor. Sinan tüm yapılarında “bulunulan yer”i, mimari “özgün”lüğü ve “kenti gözettiği”nden, tümü birbirinden farklıdır.
Bu nedenle günümüzde Sinan’dan alınacak önemli derslerden biri “tip bina”lardan vazgeçmek; her yapı için yer, çevre, hatta iklim koşullarına göre “mimarlık sanatı”nın gereklerini yerine getirmektir.
Örneğin Başbakanlığa bağlı TOKİ’nin, yurdun tüm bölgelerindeki “tip”leşmiş bloklarının -üstelik en uygunsuz biçimde- kente eklenmeleri, Sinan’ın ülkesinde ne kadar hazindir?
Hele şu mimarlık kültürü yoksunu “tip cami”leri artık durdurmak yerine, giderek yaygınlaşmasına göz yumulan imar özensizliği ise Sinan’ı yaratan uygarlık anlayışından ne denli uzaklaşıldığını da gösteriyor.
Oysa Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile Mimarlar Odası’nın geçen yıl düzenledikleri “Çağdaş Cami Tasarımı İçin Fikir Yarışması”nın amacı özetle şuydu; “Camilerimiz için özgün tasarımlarla çağdaş mimarlığımıza katkıda bulunmak; geçmişi taklit eden değil, sanatsal özünden esinlenen, ‘bugüne ait’ yapıtlar elde etmek..”
Yarışmanın yurt düzeyinde nasıl etki yaratacağını merakla beklerken Başbakan’ın hani şu “İstanbul’da finans merkezi” yapılmak istenen Ataşehir’deki tümüyle “taklit” bir camiye “Adını Mimar Sinan koyduk” demesi, yarışmadan bile haberi olmadığını gösteriyor!
Böylesi “sanatı yok sayan” ve “Sinan’dan asla ders almamış” bir teklifin gündeme gelmesi ise yürek burkuyor.
Yapımı “Uphill Court” denilen konut sitesinin çifte gökdelenleri önünde tamamlanmak üzere olan “taklit cami”yi eğer Koca Sinan görseydi; o güçlü yetkisiyle eminim derdi ki “Mimarlık adına derhal yıkıla…”
Başbakan ise yıkılması bir yana bakın neler söylüyor: “Mimar Sinan’ın adıyla anılan muhteşem bir eser maalesef yok. Bu camiye inşallah vârisleri olarak onun adını koyalım...”
Evet, yarın Sinan günü... Bence en içten ve gerçek kutlama, Ataşehir’deki o “ucube”nin Koca Usta’nın adıyla anılmasından vazgeçilmesini sağlamak olacaktır.
Yorum Gönder