Soruşturmanın gizlilik ilkesi yine rafa kaldırıldı.
28 Şubat soruşturması nedeniyle gözaltına alınanların Emniyet’teki ifadeleri, kimi belgeler, sorulan sorular
yine medyaya “sızdırıldı”.
Sade vatandaşın hatta bu konuda bilgili olduğu sanılan kişilerin bile anlamakta güçlük çekeceği, üstünde tarih ve numara, ama tek satır içerikten yoksun belgeleri, örneğin…
…Hürriyet, iç sayfalarında okura duyurur, haberi birinci sayfasındaki manşetinde, “Paşalara On Soru” başlığı altında sunarken…
…bulmacaya benzer metinleri ya deşifre etmiş ya da polisin sızdırdığı kimi bilgileri manşetin altındaki başlıklarda şöyle açıklıyor:
“Bazı komutanlara ‘Laiklik brifingi verdiniz mi?’ ile ‘O dönem televizyonlarda yayımlanan kimi dizilerde laiklik vurgusu yapılması senaristlerden istendi mi?’ sorularının da yöneltildiği öğrenildi” diyor.
***
28 Şubat’ı zorlayan nedenleri bugün değil savunmaya kalkmak, sözünü etmek bile darbeci damgası yemeye yeterli.
Dün “Demokrasiye balans ayarı yaptık” diyen Çevik Bir’i, 28 Şubat’ı ne kadar özlü, anlamlı özetlediniz diye alkışlayan, saygıda kusur etmeyen; ikiyüzlülüğü, dönekliği, gününe uygun konuşmayı, yazmayı ahlak edinmiş olan gazeteler, yazarlar…
…bugün Çevik Bir’i darbe yapmakla, Sincan’da tankları yürüterek demokrasiye balans ayarı yapmak adı altında ülkeyi zindana çevirecek önlemler, kararlar almakla suçluyorlar…
28 Şubat’ın temel sorunu, 28 Şubat’ı zorlayan gerçek neden; o dönemin iktidarı Erbakan’ın Refah Partisi’nin laiklik ilkesini yok edecek girişimleri, söylemleriydi, hatta hazırlıklarıydı.
Bugün inkâr edilen gerçek budur.
Erbakan döneminin laikliğe karşı oluşunu dün savunanlar; -Kılıçdaroğlu’nun gerçekçi tanımıyla- “12 Eylül darbesinin kuvözde yetiştirdiği” RTE ile AKP’yi, bugün laikliği aman ne kadar usturuplu biçimde hacamat ediyorsunuz diye alkışlıyorlar.
Oysa dün laiklik kavgası vardı, bugün de…
Aksini irdeleyenlerin tersine, evet uygulamalarda aşırıya kaçılmış olabilir, ama 28 Şubat’ın gerçek anlamda temel amacı, laik devletin on bin yıl yaşamasını sağlamaktı.
Fakat laiklik ilkesini benimseyen, uygulayan devlet anlayışını 15 yılda orta ve aşırı sağ gerçek anlamından soyutladı.
***
Laiklik ilkesine RTE’nin bakışını özetleyelim: Git Arap ülkelerine. Batı’ya çalım olsun diye laiklikten korkmayın diye demeçler ver. Dön ülkeye. Yaz anayasalara laiklik ilkesini... Uygulamaya geldi mi... at çöp sepetine!
Laikliğin var ama yok gibi söylenmesini, yazılmasını ülkeye öyle sindirdiler ki; laik eğitim yerine din eğitimi getiren 4+4+4’ü medyada eleştiren yok. Öven övene!
Yaşamı boyunca acaba kaç kez camiye gittiği bilinmeyenlerden biri; örneğin “kırk yıllık Kani ama kendini Yani” diye yutturan Nazlı Ilıcak; “Dört Bir Taraf” programında Kuran dersleri ve Peygamberin yaşamöyküsü, ortaeğitime girdi diye “Ohhh (28 Şubat’tan) 15 yıl sonra bugünleri de gördük” diye sesini öyle yükseltti ki, neredeyse avazı çıktığı kadar bağıracaktı.
Laikliğin bugününe bakın:
Laik cumhuriyete ömür biçen, dine ve Osmanlı’ya dönük bir devlet düzeni salık veren Ömer Dinçer’in bakanlığını yaptığı Milli Eğitim’in başvurusu üzerine; Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu; gazetenin “4+4+4 fetvası” diye başlık attığı habere göre:
“Din derslerinde abdest şart değil. Kızların baş örtmesi de adaptandır” diye karar açıklıyor.
Dahası da var. Kızların Kuran’a dokunmadıkça abdestli olmaları da koşul değilmiş!
Yüksek Kurul’a göre, “Ergenlik çağına gelen kadınların yabancı erkeklerin yanında başlarını örtmeleri gerekir”miş.
***
Laiklik dünden bugüne nerede mi?
Mahkemede hesap vermeye hazırlanıyor!
Yorum Gönder