Korumada ‘mail-i inhidam’ sorunu - Oktay Ekinci

Bir Osmanlı deyimi olan ‘mail-i inhidam’, tarihi yapıları yıkmanın bahanesi oluyor
Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu yurt düzeyinde izlenecek koruma yöntemlerini belirler… Bunlar koruma bölge kurullarına “yol gösterici” olduğundan adına da “ilke kararları” denir.
Yüksek kurulun “Depremde Hasar Gören Tescilli Kültür Varlıkları”nı ele alan 7 Şubat 2012 tarih ve 24 No’lu kararındaki “Deprem nedeniyle özelliklerini yitirmiş tescilli yapıların tescillerinin, ilgili koruma bölge kurullarınca kaldırılabileceğine..” hükmü, akademik ve mesleki çevrelerde çok yönlü bir tartışma başlattı.
Eski eser bir yapının depremde hasar görmesi “kültür varlığı” niteliklerini yitirmesi anlamına gelir mi?
Dahası, kısmen ya da tamamen yok olmuş eski yapıların “restitüsyon” (özgün şekliyle yeniden inşa etme) projeleriyle yeniden kazanılmaları için de hem yine ilke kararları var hem de artık çok başarılı uygulamalar gerçekleşebiliyor...
Kaldı ki 1999 büyük Marmara depreminde de açıkça görüldü ki geleneksel yapılar, hatta yöresel köy evleri bile tarihsel deneyimleriyle yıkılmadan ya da içindeki insanları öldürmeden depremi atlattılar.
Bu nedenle de UNESCO depreme dayanıklı geleneksel mimarinin kazanımlarını gündeme getiren uluslararası toplantısını İstanbul’da yaptı; sonuç bildirgesinde de özetle şu çağrıda bulundu: “Tarihsel ve yöresel mimari depreme karşı ders alınması gereken deneyimleri içeriyor. Günümüzün tasarımları, bu deneyimleri çağdaş yapı malzemeleriyle güçlendirerek sürdürebilmelidir.”
İşte bütün bu değerlendirmeler ışığında Yüksek Kurul’un “depremde hasar görmüş kültür varlığı yapıların koruma kararlarını kaldırma”ya olanak sağlayan bu “yeni”(!) ilke kararı, mimarlık ve koruma dünyamızda uzun süre tartışma konusu olacak gibi görünüyor…
Esasen böylesi bir cümlenin, birçok yönüyle olumlu değerlendirmeleri içeren kararların “en sonuna eklenmiş” olması ise konunun Yüksek Kurul’da yeterince değerlendirilmediği izlenimini veriyor.

‘Osmanlıdan kalma’

Peki, yukarıda özetlenen gerekçelerle bile bilimsel içeriği tartışmalı olan bir hüküm, ilke kararında hangi düşüncelerle yer alabiliyor?
Yanıtı için koruma uygulamalarımızda öteden beri bilim dışılığın alışkanlığı haline gelen “mail-i inhidam” kavramı üzerinde durmak gerekiyor.
Osmanlıca “mail-i inhidam”ın, bugünkü imar söylemindeki kullanım amacı olan anlamı; “yıkılmaya, çökmeye meyilli”dir.
1957’de çıkan 6785 sayılı İmar Yasası’na, Cumhuriyet öncesi yasalardan geçen bu kavram, 1985 yılından beri yürürlükte olan 3194 sayılı yeni İmar Kanunu’nun 39’uncu maddesinden de açıkça anlaşılmaktadır… Deniyor ki: “Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilikçe tespit edilen yapıların sahiplerine bunun izalesi için on gün içinde tebligat yapılır.”

Yani mail-i inhidam bir yapının, mal ve can tehlikesi yarattığından yıkılması öngörülmektedir. Bu durumun “korunması gerekli kültür varlığı” niteliğindeki yapılarda olması halinde ise ilgili yasada açık hüküm olmasa bile yine Yüksek Kurul’un 5 Kasım 1990 ve 660 sayılı ilke kararında şu düzenleme yapılmıştır: “Yıkılacak şekilde tehlike yaratan (mail-i inhidam) korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları belediyeler veya valilikler tarafından boşaltılır. Gerekli fiziki ve güvenlik önlemleri, ilgili valilik ve belediyesince alındıktan sonra konu, koruma kuruluna iletilerek alınacak karara göre işlem yapılır.”
Görünüyor ki bu kararda da mail-i inhidam bir yapının kültür mirası niteliğini kaybetmesi diye bir hüküm yoktur!
Nitekim Koruma Kurulları, bu durumdaki yapıların mevcut hallerinin ölçüleri alınarak (rölöve) projelendirilmelerinin ardından yıkımına izin vermekte; onaylı rölövelerine uygun şekilde düzenlenmiş özgün restitüsyon projeleri esas alınarak hazırlanmış “yeniden yapım” (rekonstrüksiyon) projeleri ile de yıkılmış yapının benzerinin inşasını olanaklı kılmaktadır.

‘Mühendis raporları’

Yıpranmış eski eser yapılarını “yıkmadan” onarmak (gerçek restorasyon) yerine “yıkarak” yapmak isteyen birçok yapı sahibi ise mail-i inhidam raporu almaya çalışıyor... Kimi koruma kurulları da bu raporların gerçekliğini araştırmadan yıkım izni verebiliyor.
Oysa eski eserlerde mail-i inhidam raporlarının mutlaka “restorasyon uzmanı mimarlar”ca hazırlanması gerekiyor. İnşaat mühendisliği eğitimimizde maalesef restorasyon önemsenmediğinden, her çürük ve harap gördükleri yapı elemanı için “yıkılsın” diyebilen mühendislerimizin bu raporları koruma açısından nasıl geçerli olabilir ki?
Vaktiyle İstanbul’da koruma kurulunda birlikte görev yaptığımız Prof. Doğan Kuban, bir gün benzer bir rapora dayanamayıp dedi ki; “Çocuklar, eski eser zaten mail-i inhidam olur...”
Doğan Hoca’nın kulaklarını çınlatarak biz de diyelim ki; “depremde yıkılan tescilli binayı yok etmek yerine kente kazandırmak” esas değil midir?
Yüksek Kurul herhalde bu son ilke kararını gözden geçirecektir...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget