Sekiz milletvekili cezaevinde yattığı sürece “milli irade” nutukları atmanın teneke çalmaktan farkı yoktur!
Seçimin üstünden on ay geçti.
Cezaevindeki milletvekilleri için öne sürülen tepkiler, eleştiriler boş gürültülerdir, üzüntü beyanları da timsah gözyaşıdır.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek bugün grup yöneticileri ile buluşarak önerilerini öğrenecek.
İktidar partisi samimi olduğuna kimseyi ikna edemez. Aynı güvensizlik yazık ki Meclis Başkanı Çiçek için de geçerlidir.
Çiçek’in konumu, birikimi ve hukukçu kişiliği ona “milli irade” savunmasını bağıra çağıra yapma sorumluluğunu yüklüyordu.
Yapamadı bunu.
Anayasa’nın 83. maddesi orada dururken çaresiz kaldı, üzüntü beyan etmekle yetindi.
83. maddenin üçüncü fıkrası şunu diyor:
“TBMM üyesi hakkında seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyeliğin sona ermesine bırakılır..”
Bu hükmün tutukluluk hâlini kapsamadığı söylenebilir, 14’üncü maddedeki istisnalar hatırlatılarak itiraz edilebilir.
Ama bağımsız hukukçular doğru çözümün Anayasa’da olduğunu, bütün tutuklu vekillerin 83/3. maddeye dayanılarak tahliye edilmelerinin gerektiğini savunuyorlar.
“Madde hüküm giymiş olanları kapsıyor, tutukluları kapsamıyor” itirazını yerinde bulmuyorlar. Mahkûm olanlar için kabul edilmiş bir hakkın tutuklu olanlara haydi haydi tanınması gerektiğini belirtiyorlar.
BDP Milletvekili Sebahat Tuncel’i tahliye eden vicdan ve hukuk mantığı “milli irade”nin rehindeki sekiz temsilcisini de kurtarabilir.
Yeter ki samimiyet ve cesaret olsun!
CHP de dine sardı!
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’la dini konularda tartışmaktan hoşlanmaya başladı.
Son grup konuşmasını izledim;
Mevlid-i Şerif üstüne yazılan bazı kitaplardaki yanlışları sergiliyor, yeni bir uzmanlık alanı yarattığını sanmanın keyfini gizli gizli çıkardığı belli oluyordu.
Mevlidlere eklenen ifadelerden aktardığı bölümler uyarıcı olduğu kadar eğlenceliydi.
“Ali baba bunu da beğenmedi; al götür
Karpuz dedikleri şey olmalı kütür kütür.”
“Bu iş doğrusu Mustafa’ya oldu merak
Acaba otuz lira neden eksik bu tabak?”
Acaba din konularına girdikçe AKP’nin muhafazakâr tabanından seçmen devşirebileceği aklını verenler mi oldu Kemal Kılıçdaroğlu’na?
Eğer olduysa kesinlikle itibar etmemelidir bu tür yönlendirmelere.
CHP liderini din konuşmaya mecbur etmek, partiye de liderine de tuzaktır.
Türkiye’nin AKP karşısında muhtaç olduğu siyasi muhalefet, iktidarın din konusundaki yanlışlarını bulmak, teşhir etmek olamaz.
Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı bu ringte yenebileceğini de hayal etmemelidir.
Dayak yiyeceği din münazarasında sarfedeceği zamanı, kendini ve AKP’yi daha iyi anlatarak değerlendirmelidir.
CHP’nin hâlâ özel sektöre ve AB’ye karşı olduğu algısı var. Uydurulmuş mevlitlerden önce bunu düzeltmesi lâzım.
Başbakan CHP’yi sürekli tek parti, tek şef dönemini hatırlatarak vuruyor. Halbuki o baskıcı modelin günümüzdeki uzantısı AKP icraatında yaşanıyor.
Eleştiriye tahümmülsüzlük hapse tıkma, işten atma, sokakta basınçlı su eşliğinde biber gazı sıkma şeklinde kendini gösteriyor.
Muhalefet edilecek sorun mu kalmadı?
Yorum Gönder