Türkiye’de bir meslek grubunun yargılanmasına tanık olduk, bir toplumsal örgütlenmenin temsilcilerinden terörist
üretilmesine tanık olduk, bir düşüncenin yargılanmadan yargı eliyle infaz edildiğini gördük...
Ama bir şehrin yargılanmasına tanık olmamıştık.
İzmir’le birlikte onu da gördük...
3 Nisan’da başlayan yargılamanın hemen öncesinde 200’ü aşkın imzayla yayımlanan ilan-bildiri bir anlamda İzmir’in duruşunu, dayanışmasını ortaya koyuyordu.
Bildirinin altındaki imzalara baktım, tanıdık var mı diye... Çokça çıktı...
Bildiri metni hem davayı hem de savunmayı özetliyor. Baştaki Elie Wiesel’in şu sözü bugünkü Türkiye ile tam örtüşüyor:
“Adaletsizliği önlemeye gücümüzün yetmediği zamanlar olabilir ama adaletsizliğe itiraz etmekten aciz olduğumuz bir zaman asla olmamalıdır.”
Bildirinin içeriği bu sözün tamamlayıcısı olarak da algılanabilir.
***
12 Haziran 2011 genel seçimlerinden bir ay kadar önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik geniş çaplı bir “özel yetkili” operasyon düzenlenmişti. Artçı dalgalarıyla birlikte operasyonun etkisi aylarca sürmüştü.
24’ü tutuklu 130 sanıklı, “çete reisinin” Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun olduğu dava 3 Nisan’da başladı.
Yukarıda sözünü ettiğim “İzmir ve Türkiye Kamuoyuna Çağrı” başlıklı metinde dava şöyle yorumlanıyor:
“Hapsedilen ve yargılananlar dört milyon İzmirlinin iradesini temsil ediyor. İzmir’i seçimle kazanmayı bir türlü başaramayanlar, ‘hukuk’ operasyonlarıyla İzmir’i kuşatarak teslim alabileceklerini düşünüyor olmalılar...
Kısacası, İzmir kuşatma altında: Gözaltına alınma, suçlanma, tutuklanma korkusu, bir kolektif fobiye dönüşmüş, şehrimizin üzerinde bir hayalet gibi dolaşıyor.
İzmir elbette bu kuşatmaya yenik düşmeyecek, düşmemeli... İzmirliler bu oyuna; bu şehrin kimliğini, özgürlüğünü ve demokratik tercihlerini hedef alan bu müdahaleye karşı birleşiyor...”
Metni okuduktan sonra mırıldanmadan edemedim:
İzmir sadece zeybek oynarken diz çöker...
***
Konu dayanışma ruhundan açılmışken İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nden söz etmeden geçemeyeceğim.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Atilla Sertel ve Başkan Yardımcısı Ali Ekber Yıldırım için, “Silivri’yi en çok ziyaret eden gazeteciler” dersem abartmış olmam.
Sertel, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı kimliğiyle de başkentle hem her türlü diyaloğu kurarak hem de her türlü eleştiriyi yaparak mesleğin tüm sorunlarıyla ilgilendi. En önemli sorun özgürlük olunca ağırlığı buraya verdi.
Sevgili Sertel 29 Şubat Çarşamba günü İGC’den bir heyetle bir kez daha Silivri’deydi. Heyete baktım; tümü eski-meyen dostlar...
Ali Ekber’le birlikte Muhittin Akbel, Atilla Köprülüoğlu, Çağlayan Bilgen, Işık Teoman, Sadık Uçar, Tülay Cengiz, Coşkun Akar, Yalçın Küçükdemir...
Bir saatlik görüşe 30 yıllık dostluğu sığdırdık. Görüş izni tek tek olduğu için benden sonra da cezaevindeki öteki meslektaşlarla görüştüler.
16 Mart’ta da İGC’nin olağan genel kurulu vardı. İçimden şunu geçirmiştim:
Sertel ve ekibinin böylesi bir ortamda gösterdiği dostluk, dayanışma, cesaret, çaba İGC genel kuruluna katılacakların yüzde 70’inden destek görmeli...
Haber aldım... Öyle olmuş.
Nasıl sevindim anlatamam...
Hapiste insan böylesi güzel haberleri şöyle karşılıyor:
Özgürlük gibi bir şey...
Yorum Gönder