İki Değişik 17 Nisan! - Özgen Acar

Türk halkı, 1914-18 arasında 1. Dünya Savaşı’nda dört, 1919-22 Kurtuluş Savaşı’nda da dört olmak üzere 8 yıl güç günler yaşadı. Bu arada her yaştan binlerce öğretmen de cephelerde şehit verildi, gazi oldu.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, vatandaşların bırakın ilkokulu bitirmeleri, ancak yüzde 3-4’ü okuma yazma biliyordu. Bırakın o günleri, 1935’e gelindiğinde Türkiye nüfusunun yüzde 80’i 40 bin köyde, yaşıyordu. 35 bin köyde okul yoktu. Öğretmenlerin ancak yüzde 22’si köylerde görev yapıyordu.
1926’da okullara öğretmen yetiştirmek için Ankara’da “Gazi Eğitim Enstitüsü”, 1928’de ise “Halk Mektepleri” kuruldu. 1 milyon kişiye eğitim verildi. Ama ilköğretim için rakamlar yetersiz kalınca, dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un önerisi ile Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan 1937’de “Köy Öğretmen Okullarını” kurdu.
Ne var ki 2. Dünya Savaşı Türkiye’nin sınırlarını zorlamaya başlamıştı. Sınırlı sayıdaki Köy Öğretmen Okulları uygulamasının başarısı üzerine yine Tonguç’un önayak olması ile Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel bir yasa ile 17 Nisan 1940’ta yaklaşık 20 “Köy Enstitüsünü” açtı. İşte bugün, o açılışın yıldönümüdür...
O günlerde ekmek “vesika” ile dağıtılıyordu, hayvanlara sap saman, ölülere kefen bulunamıyordu. Ama “devlet” varını yoğunu “ordusundan” başka “eğitim ordusuna” harcıyordu. 1954’te Demokrat Parti “komünist yuvası” damgası ile Enstitüleri kapatıncaya değin 18 bin öğretmen yetiştirildi. Sonrasında köylerde eğitim çökünce kentlere göç başladı.
İzmir’de Kızılçullu (Şirinyer) Köy Enstitüsünü öğrenciyken gezmiş ve kıskanmıştım. Enstitü mezunları, yalnızca öğrenciyi değil, köylüyü de tarımda, hayvancılıkta eğitmeyi öğrenerek diplomalarını alıyorlardı. Eğitim, tarım, sağlık derslerinin yanı sıra yetenekleri saptanan öğrencilere “müzik araçlarını” çalmaları da öğretiliyordu.
Bu okullardan öğretmenlerin dışında 2 bin kadar sağlık memuru ve ebe ile 8 bin de eğitmen mezun oldu. Böylece köy okullarında öğretmenin yanı sıra sağlıklı doğum için ebeler de yetiştiriliyordu. Savaş yıllarında okulsuz, öğretmensiz köy kalmaması temel hedefti. Enstitülerdeki dersler hakkında bazı rakamlar aktaralım:
***
İsterseniz, o günleri yansıtan pek çok yayından birini örnek olarak anımsayalım:
Adı: Bir Köy Öğretmeninin Anıları
Yazarı: Kemal Güngör
Yayıma Hazırlayan: İhsan Öğüş
Sayfa: 233
Köy Enstitüsü çıkışlı olarak Cumhuriyet eğitim tarihini yaşayan Güngör’ün ilk baskısından sonra yitip giden kitabını Öğüş, gözden geçirerek yeniden günümüze ulaştırıyor. Kitabı okuyunca Atatürk’ün, Yücel’in “aydınlanma içeren eğitim dünyasının” nerede, günümüzün göbeği cemaat bağlantısına sürüklenen eğitimin nerede olduğunu algılıyorsunuz… Güngör’ün öğretmenlik tutkusunu şu sözlerinden aktaralım:
“Bir öğretmen, okuttuğu çocukları kendi çocuğu kadar sevmez ise, yetişmeyen çocuk için içi yanarak çareler aramaz ise, bu duyguları tatmaz ise, yapmamalı o öğretmenliği… Hele hele birinci sınıfı okuttuğu yıl, her derste sırtı terlemeden sınıftan çıkıyorsa, okumayı sökmeyen çocuklara içi yanmıyorsa; bir gün öğrencileri tarafından unutulan, o öğretmen olacaktır.”
***
Gelelim günümüze…
2011 seçimlerinden önce dönemin AKP’li Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu kürsülerde “2011’de 55 bin öğretmeni bir kerede alacağız” sözleri ile insanları kandırdı. Kimleri? Öğretmen olmak için üniversiteleri bitirmiş, KPSS’yi vermiş “diplomalı işsiz öğretmenlere ve ailelerine” söz vermişti.
Seçim bitti. Çubukçu hükümet dışı bırakıldı. Gelen gideni aratır derler… “İntihal (aşırma)” ile tanınan Ömer Dinçer bakan yapıldı. Dinçer, 126 bini aşan öğretmen açığını şöyle açıkladı:
1. Rehber 19.730,
2. Okulöncesi eğitim 13.122,
3. Beden eğitimi 10.966,
4. Din kültürü ve ahlak bilgisi 8.882
5. İngilizce 8.465
Bakan açıklamasında matematik, Türkçe, fizik-biyoloji, tarih-coğrafya derslerinin öğretmenlerine ilişkin rakamlara yer vermedi!
AKP’li Çubukçu’nun söz vermesine karşılık AKP’li Dinçer, ancak 30 bin kadar öğretmeni işe aldı. Eğitim ordusunun erleri olan yaklaşık 250 bin işsiz öğretmen, atamalar konusunda düş kırıklığı yaşamayı sürdürüyor.
Dinçer “4+4+4” eğitim sistemi ile aydınlanmayı öngören eğitim yöntemini yok etmekle kalmadı, “Kuranıkerim’in ve Muhammed’in yaşamının” seçmeli ders olması nedeniyle imam sıkıntısı çekilmeyeceğini, 5 bin kadar ilahiyat fakültesi mezununun atanacağını açıkladı.
Bu arada Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı’na atamalara ilişkin, “Diyanet’te personel açığı bulunduğunu söylemiştiniz. Bu konuda çalışmanız var mı?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“9 bin imam hatip atamasıyla ilgili ilanı önümüzdeki günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı yapacak. Boş olan kadroları doldurmak için de bütçe imkânları çerçevesinde personel alımı devam edecek!”
Okullarda boş geçen dersler nedeniyle öğrenimleri doğru dürüst olmayan öğrenciler üniversitelere girerek “diplomalı işsiz” adayı olabilmek için dershanelerde “a, b, c, d” seçeneklerine nasıl yanıt vereceklerini öğrenmek amacıyla milyarlarca lira ödüyorlar.
Dinçer “Yükseköğrenime Geçiş Sınavı (YGS)” için artık yılda bir kez değil, üç kez sınav yapılacağını, öğrenci hazır olduğunda “randevu alarak” bu sınavlara istediği zaman girebileceğini açıkladı. Böylece “diplomalı işsiz adayları” yılda bir kez değil, üç kez “sırat köprüsünden” geçme gerilimini yaşayacaklar.
***
Savaşın yoklukları içindeki Tonguç, Arıkan, Yücel gibi eğitimciler ve siyasacılar ile dünyada Çin’den sonra en hızlı kalkındığı savlanan günümüz Türkiye’sinin siyasacısı Dinçer hakkında yargıyı elbette tarih verecek!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget