Hukukçu; karakullukçu! - Mehmet Halil Arık

İlkokula kaydım sırasında duymuştum “karakullukçu” sözcüğünü…
Elimden tutup kayda götürmüştü beni mahallemizin Avukat Ebe’si. Okuması yazması yoktu ama; iş bilirliği ona bu sıfatı kazandırmıştı. Babamın ne iş yaptığını sormuştu kayıt sırasında memur; –“Karakullukçu…” demişti Avukat Ebe’de… Kalem elinde; cümlenin devamını getirmişti kaydımı yapan memur; başını defterden kaldırmadan;
- “Ne iş olsa yaparım’cı yani…”
Bir anda gurur duymuştum, babamın her işi yapabilir olmasından.. Gururumu tam içselleştirip, böbürlenme noktasına getirememiştim ki; sözlerinin gerisini getirdi memur;
- “Kula, kul olanlardan yani..; kimden doyarsa karnım, onun davulunu çalarım” diyenlerden…
İyi bişey miydi birinin davulunu çalmak; pek anlamamıştım ama; babamın her işi yapabilir olmasından kaynaklı gurur yine de yetmişti bana…
Ne var ki; karakullukçu babam; gururuma rağmen; yaşadığı döneme ne damgasını vurabildi; ne de kul olduklarının ihsan ve ikramlarına nail olabildi…
Neylersin; Allah her karakullukçuya “yürü ya kulum!..” demiyor ki!…
Karakullukçular arasındaki ayrımcılık da; O’nun bir başka adaleti olsa gerek!..
**********
Biliyorum; varlıklı bir evlat olarak dünyaya gelmemiş olması elbet babamın suçu değildi ama varlıklı bir adama damat olamayışı yanında; varlıklı bir güce yandaş olmayışı doğrudan onun suçuydu!..
Her Karakullukçu babam değil ki; silinsin gitsin!.. Ne işini bildi; ne de işi bizlere öğretti!.. Karakullukçu geldi; karakullukçu gitti!.. Oysa diyormuş ki kara kaplı kitap;
“İşini bileceksin!..Damga vuracaksın içinde bulunduğun zamana ve makama!..
Zaman Tanrı’nın; makam Veli’nin nimeti..Temenna sunmadan makam da sunulmaz ki!..
Hiç değilse; bir destan gibi sözü edilmeli huzurda sunduğun söylevin!..
Hukukçuysan; hukuku anlatmalısın, zülfü yare dokunmadan!… Marangozun, demirciliği anlatması gibi!..
“Kurban olduğum Allah’ın; verdikçe verdiklerinden” olunca becerirsin de bunu!..
Bilesin ki; durup dururken de “Allah’ın verdikçe verdiklerinden” olunmaz!.. Almak-vermek eylemlerinin icapları bir biçimde getirilmiş olmalı yerine önceki bir zamanda…Gül ekmeden gonca dermek olmaz ki!.
El yıkamazsa eli; el de kalkıp yıkayıp arıtmaz ki yüzü!..
Makamı kapacaksın; sonrasında da gereğini yapacaksın!..
–Cumhurbaşkanım!.. Danıştayım!… Olmazsa olmazım!.. Sevdalım!…
. (off’the record: 2001 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında “cürüm işlemek için suç örgütü kurmak” iddiasıyla İçişleri Bakanlığı tarafından verilen soruşturma izni Hüseyin Hüsnü Karakullukçu’nun da içinde bulunduğu heyetin verdiği kararla kaldırılmıştı)
**********
05 Nisan 2012!..tarihi bir gün. Öyle her günden bir gün değil!…
Danıştay Binasının Açılış Töreniydi yapılan; ama bambaşka bişeydi o günü özel kılan ve güne damgasını vuran!..
Devlet oradaydı!.. Hükümet de…Meclis de!.. Yargı da!.. Saf tutmuştu güçler ayrılığının temsilcileri aynı mekanda!.. Tam da; günüydü; Karakullukçu için mesleğinin ve de Başkan’lığının gereğini göstermenin!.. Kolay mı ele geçer böylesi bir fırsat!.. Hem arz hem teşekkür için!..Tam da fırtınalar kopmuşken içinde (Bu söz kendisinin)!..
Böylesi günlerde kopmaz da ne zaman kopar insanın içinde fırtına!…:
–Sayın Cumhurbaşkanım; Danıştayım!.. Olmazsa olmazım!… Sevdalım!… Hak için adalet için; Hukuk devletinin geleceği için!…
************
Erbabına yakışır böylesi belagatli hamasetli-ferasetli ve anlamlı bir konuşmayla ekindeki şiir. Bunu ancak; Bilgi-birikim-heyecan-sadakat-geçmişiyle ve geleceğiyle parlak bir hukukçu yapabilirdi. Siyasetin kirli havasını ancak böylesi özlü bir konuşma dağıtabilirdi!. Öyle de oldu.
Ancak böylesi bir söylev; siyasetin ve devletin tepesindeki üç temel elemanın (Gül-Çiçek ve Erdoğan) aynı andaki gülücüklerine mazhar olabilirdi!..
Hele ki; o, yapıcıdan kalıpçıya, çevreciden,tefrişçiye, baretini takandan, çizmeyi giyene…. teşekkürler faslı var ya; bence buralardan sadır olacak dualar yeter de artar bile o söylev sahibinin her iki cihanda mekanını cennet kılmaya….
****************
Törende; zaman darlığından kısa tutulduğuna inandığım, okunduğu bölümden büyük ilham(?) aldığım o müstesna(!) şiiri önce olduğu gibi; sonra da devamını getirip olması gerektiği gibi düzenleyip sizlerle paylaşmak istedim!…
İkinci bölümünde; şiirin asli şairi kadar; fırtına koparamazsam içinizde; affola!..
İşte şiirin Aslı:
İçimizde fırtınalar koparda;
Bir Islık misali, duygular dökülür dudaklarda!…
İşte o an;
deriz ki; Cumhurbaşkanım;
Sizin için;
Bizim için
Adalet için; hukuk devletinin devamı için!…
Olmazsa olamazım!..
Danıştayım!…
Sevdalım!..
Kimse kapından göz yaşıyla ayrılmasın!….

Bu da şiirin olması gereken hali:
Bizler çoğunlukla dinleriz;
Bu nedenle hamaseti bilmeyiz!..
Geçince elimize fırsat; hukuktan, adaletten ve haktan söz ederiz..
Teşekkürü bile;
Bir bedele rüşvet sayarlar diye; çevremizden esirgeriz!..
İçimizden fırtınalar kopar da;
Bazen bir ıslık olur duygular; dökülür dudaklarda!..
İşte o an;
Deriz ki; Cumhurbaşkanım;
Salt sizin için değil;
Kendimiz için değil;
Adaleti; halk için, dağdaki çoban için isteriz!..
Hak varsa inandığımız adalette; hukuk kuracaksa devletin devamını;
İşte o an;
Bizler görevimizi hakkıyla yaptık deriz!..
Danıştay değildir olmazsa olmaz olan; dağıttığı haktır; hukuktur!..
Hukuk tartmaz; hiç kimsenin okkasını; makamını, gücünü;
işte bu nedenle; hukukun kölesi de patronu da; yoktur!..
Yanlış;
“Kapından hiç kimsenin göz yaşıyla ayrılmasın” dileği!..
Suçlu; gülerek ayrılırken; gülemiyorsa mağdur;
Bil ki; o terazi kabaktan,
Dirhemi; içi boş kabak çekirdeği!..

Söyle; sence hukuk bu mudur!?
Emekli eğitimci
Mehmet Halil Arık

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget