Hangi dış itibardan söz ediyoruz? - Can Ataklı

İktidar ve yandaşlarına sorarsanız, içte bazı siyasi sorunlar yaşanabilir, bazı politikalarda sapmalar olmuştur ama Türkiye son yıllarda dış politikada çok büyük atak yapmıştır.
Şöyle anlatıyorlar;
Türkiye kendi bölgesinde çok güçlenmiş, Orta Doğu ülkelerinin lideri konumuna gelmiş.
Afrika’daki açılımlar sonunda kara kıtanın en itibarlı ülkesi durumundayız.
Amerika, özellikle Başkan Obama Türkiye’ye danışmadan, Erdoğan’ın fikrini almadan adım bile atmıyor.
Avrupa Türkiye’nin önem ve değerini çok iyi anladı. Türkiye’siz bir Avrupa’yı hiç kimse düşünmüyor bile. Hele demokrasi ve hukuk alanındaki olağanüstü devrimler Avrupalılara dudak ısırtıyor.
Uzak Doğu ise Türkiye’ye hayran. Çin Türkiye’nin büyümesini kıskanıyor.
Bütün bu söyleme karşı, Fransa’daki bozgunu, Libya’yı kaybetmemizi, Irak’ta Barzani’nin kafa tutmasını, Bağdat yönetiminin Türkiye’yi takmamasını, Amerika’nın sırtımızı sıvazlayıp canının istediğini yaptırmasını, Avrupa Birliği’nin “girmeniz hayal” demesini, İran’ın posta koymasını tek tek anlatmayacağım.
Nasıl olsa “dış politika zaferi sarhoşu” olan iktidarı ve yandaş çevreleri ikna etmek mümkün değil.
Ama sürekli olarak “itibarımızın arttığını” söyleyenlere vatandaşın çektiği “vize rezaletinden” söz etmek istiyorum.
Avrupa Birliği ülkelerine gitmek için gerekli olan Schengen vizesi almayı hiç denediniz mi?
Denediyseniz, yüzünüz kızardı mı, gururunuz incindi mi, milli duygularınız zedelendi mi?
Mutlaka böyle olmuştur. Çünkü aklı başında hiçbir Türk vatandaşı vize eziyeti karşısında utanç duymayacak kadar sorumsuz değildir.
Vize konusu çok uzun yıllardır utancımız. Türk vatandaşlarından istenen belgeler, çıkarılan zorluklar, elçilik ve konsolosluklardaki küstahlıklar, küçük görmeler hep yazılır çizilir.
Ancak gariptir ki, galiba “Türkiye’nin itibarı arttıkça” çektirilen bu eziyet de katlanıyor.
Neler istemiyorlar ki vize başvurusu için. Tapularınızdan, gelir düzeyinize, bakmakla sorumlu olduğunuz kişilerden, gideceğiniz ülkeden gelen davet mektubuna, kalacağınız otelden, yanınızda taşıyacağınız paraya kadar her şey soruluyor.
Biz gazeteciler açıkçası, daha kolay vize alıyoruz Ama bu kolaylık sadece istediğimiz süre ile sınırlı. Yoksa diğer bütün evrakı toplamak zorundayız.
Örneğin gazetem bana ne kadar maaş ödediğini resmi yazı ile bildirdiği halde, vize görevlileri en az üç aylık “banka hesap hareketlerimi” istiyor.
Benden başka kimsenin bilmemesi gereken harcamalarım “zorunlu olarak” bir yabancı ülkenin temsilcisine gidiyor.
Aynı şekilde kredi kartları ve üç aylık harcama dökümü de isteniyor.
Sonuçta bizlere 5 Yıl, 10 yıl gibi vizeler veriyorlar. Ama diğer vatandaşlar onu da alamıyor. Geçenlerde Belçika’da babadan kalma üç evleri olan bir kişiye parasını da yatırmasına rağmen sadece iki ay vize verildiğini öğrendim.
Gerekçe yok, vize görevlileri öyle uygun bulmuş.
Bir ülkenin itibarı gazete sayfalarını süsleyen parlak demeçlerle sağlanmıyor.
İktidar, eğer gerçekten bir itibarımız varsa sadece Avrupa ülkeleri için değil, dünyanın pek çok ülkesinin bize uyguladığı vize ayıbını çözmelidir.
İşte o zaman itibarlı ülke olduğumuz anlaşılır.
*****

Milli kaynak MİT olmalı

Her konuda “şeffaf” olduğunu söyleyen Başbakan Uludere olayındaki sessizliğini koruyor.
Terörist zannedilen 34 kişinin kaçakçı çıkması büyük bir trajedi olarak tarihe geçti ama, sorumlularının ortaya çıkarılmaması daha büyük trajedidir.
Defalarca ben de sordum; teröristlerin sınırdan sızacağı bilgisi kimden geldi, bu bilgiyi değerlendiren birimler hangileridir, istihbaratın doğruluğundan emin olup vur emri veren makam neresidir?
Bu kadar basit sorular.
Uludere olayı devletin gizli bir operasyonu değil. Her şey açık. İstihbarat alınmış, ciddi bulunmuş ve harekete geçilmiş. Bu kadar basit.
Ama “şeffaflık” iddiasındaki iktidar suspus. Neden?
Genelkurmay ancak üç ay sonra Meclis’e bilgi veriyor ve “istihbarat milli kaynaklardan alınmıştır” diyor.
“Milli kaynak” ne demek? Bu tanım ilk kez kullanılıyor. Yerel kaynaklar, yabancı istihbarat, devlet istihbaratı tanımlarını biliyoruz. Ama milli kaynak bugüne kadar hiç kullanılmadı.
Genelkurmay büyük ihtimalle ve tabii nedense “Milli İstihbarat Teşkilatı” adını kullanmıyor da sadece “milli kaynak” diyor gibi geldi bana.
Sonuçta, vur emrini hangi askerin verdiği önemli değil, çünkü bu bir devlet politikası olarak uygulanmış. Bu durumda siyasilerin de sorumlu olması mı suskunluğa neden oluyor?
*****

Balyoz mahkemesi kurtulmak istiyor

Siyasi amaçla ve intikam hisleriyle açılan davalarda çok ilginç gelişmeler oluyor. Dün İstanbul Baro yönetimi adeta duruşmayı bastı. Sürdürülen hukuksuzlukları protesto etti.
Ergenekon ve Balyoz’da işler giderek sarpa sarıyor. Bunun sonucu çok hızlı biçimde davaların bitirilmesi ve muhtemelen rastgele herkese ceza verilmesi olacak gibi görünüyor.
Özellikle Balyoz davasının duvara çarptığını söylemek mümkün. Hâkimler bu nedenle hızla cezaları verip topu Yargıtay’a atmak istiyor olabilirler.
Buradaki en büyük faktör, sanıkların önemli bölümünün hâlen üniformalarını taşımaları.
Eğer kararlar verilirse, yasa gereği bu komutanların orduyla ilişkileri kesilecek. İktidar üniformalı subayların mahkeme bitmeden serbest kalmalarını ve görevlerine dönmelerini istemiyor.
Mahkûmiyetler verilirse, bu dert bitmiş olacak.
Ondan sonrası Yargıtay’ın işi. O da yıllar sürer. Hükümler bozulsa ve hatta daha sonra sanıklar beraat etseler bile sanıkların üniformalarına dönmeleri pek mümkün olmaz.
Acelenin nedeni bu gibi geliyor bana.
*****

Kuran dersi askeri okullarda olacak mı?

Eğitim sisteminde yapılan değişiklikle, üzerinde pek durulmayan bir ayrıntı da gündeme girdi. Eskiden orta-lise eğitimi iki bölümden oluşurdu. Genel liseler ve meslek liseleri. Oysa yeni düzenlemede genel lise, meslek lisesi ve imam hatipler tanımı var. Demek ki imam hatip eğitimi üçüncü eğitim birimi oldu.
Ancak bir de askeri liseler var. Bunların yeni yasadaki statüsü ne olacak?
Askeri liselerde de tıpkı genel liselerde olduğu gibi Kuran-ı Kerim seçmeli ders olacak mı?
Ayrıca 8 yıllık eğitime geçilinceye kadar, askeri liseler meslek liselerinin orta bölümlerinden öğrenci almıyordu. Dolasıyıyla imam hatiplerin orta bölümünden mezun olanlar askeri liselere giremiyordu.
Yeni düzenleme ile ayrı statü verilen imam hatiplerin orta bölümünden mezun olanlar askeri liselere girebilecekler mi?
*****

Yeni sistem “4+4+4 kesintili zorunlu eğitim”in ilk yılının ilk yarısında oyun oynanacakmış. Umarız “oynanan oyun” bu kadarla sınırlı kalır! (Gani Yıldız)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget