Değerli okurlarım, haftada bir yazarak Türkiye’nin çılgın gündemini yakalamam çok zor. Öncelikle her birinizin ve sevgili çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarım. Size iki hafta 12 Eylül’ü yazdım; o aradaki günlerde Sanatçılar Girişimi’nden dostlarımla beraber Silivri’ye gittik. O gün daha çok 2. Ergenekon davasını izledik. Ümit Zileli ile Balyoz davasını da izleme fırsatı bulduk. O gün belleğimize kazınan görüntüler inanılmazdı. Yüzlerce her rütbeden subay, içlerinde sessiz tepki, suratlarında gururlarını elden bırakmayan kararlı ifadeleri, kimi arkalarına döndükleri anlarda da sevgili ailelerine, eşlerine, çocuklarına, sevgililerine attıkları aşk dolu bakışları… Elimizde maalesef o mantık dışı anların görüntüleri olmayacak. Nedeni meçhul! Bunlar iddia edildiği gibi demokrasi düşmanları hakkında davalar ise, o zaman “ibretlik” diye takip edilmeleri gerekmez mi?
Bugün beynimi altüst eden ve belki otuz sene sonra bir yönetmenin tekrar kurgulayıp insanlık onurunun arşivine teslim edeceği bu görüntülere, şayet Silivri’ye gitmezseniz hiçbir zaman ulaşamayacaksınız! Bugün yazım için üç subayımızın basına ulaştırdıkları savunma metinlerinden birkaç bölüm seçtim; mecburi kısaltmalarım için özür dilerim.
“Ben bir yılı aşkın bir süredir Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu Tuğamiral Turgay Erdağ. Bir yıldır eşimi ve 12 yaşındaki oğlumu ayda bir kez görebiliyorum. Bir kez ve sadece bir saat. Seksenli yaşlarını yaşayan anne ve babamı bu bir yılda sadece bir kez görebildim. Biz neden tutuklandık, biliyor musunuz? Delillerin iki yıldır toplanamamış olması nedeniyle tutuklandık. Henüz toplanamamış delilleri karartma ihtimaliyle tutuklandık. Bulunduğumuz mesleki konum nedeniyle tutuklandık. Hepimiz kendi irademizle koşa koşa yargı karşısına geldiğimiz halde kaçma şüphemiz olduğu için tutuklandık. Suçlandığımız konu, yasadaki katalog suç tanımı içinde yer alıyor diye tutuklandık. Bizi suçlayan sözde delillerin sahte olduğunu 1500’den fazla maddi olgu ile kanıtlamamıza, yurtiçi ve yurtdışı üniversite ve bilimsel kuruluşlardan bu dijital verilerin sahte olduğuna ilişkin raporlar almamıza rağmen, hakkımızda kuvvetli suç şüphesi olduğu için tutuklandık.(…) Gelin; hani biz camileri bombalayacaktık ya, o bombalamayı yapacağı iddia edilen insanların, bu iddiayı nasıl rezil ettiğini görmeye gelin.”
Kurmay Albay Murat Özenalp’in ifadesi:
“(…) Diğer bir husus ise dava sürecinde her gün televizyon ve gazetelerde sözde demokrasiden, insan haklarından ve hukukun üstünlüğünden bahseden önyargılı bir kesimin bizleri toplumun önünde yargısız ve hevesle infaz eden ilk kişiler olmasıdır. (…) Toplumun bir kesiminin kafasında var olan ‘Askerdir, vardır bir şey’ gibi gerçeği perdeleyen önyargılardan faydalanılarak ‘Cami bombalayacaklardı, kendi uçağımızı düşüreceklerdi’ gibi tamamen uydurma dijital verilerle kamuoyunda öyle yoğun bir algı yaratıldı ki ‘acaba’ bile denmesine fırsat bırakılmadan halkımız suçlu olduğumuza inandırılmaya çalışıldı. (…) Tüm bu gelişen olaylar karşısında insanın ‘karar verilmiş, mahkeme bir formalite’ diye düşünmemesi mümkün mü?”
“Ben BALYOZ davası sanıklarından Tuğamiral Ali Sadi Ünsal. 7 aydır tutukluyum. (…) Keşke CMK 183 kısıtlaması olmasa da altında 50 bin kişinin imzası bulunan ve davaların TV veya radyodan canlı yayımlanması talebini içeren öneri gerçekleşebilse. Bu davalar bir gün dahi canlı yayımlansa Türkiye’de algılar değişecek ve kamuoyu tüm gerçeği görecektir. (…) Donanma Komutanlığı İstihbarat ve İKK Şube Müdürlüğü’nde 6 Aralık 2010 tarihinde yapılan aramaya ilişkin her şeyi kamuoyu bilmiyor. Özellikle bir kısım televizyon yayınlarında tekrar tekrar verilen arama görüntüleri ve bu görüntülere yapıştırılan ‘şehvetli’ yorumlar taraflı gazeteler ve sosyal medyanın da desteği ile ‘kamuoyunda yanlış ve tek yönlü algının’ oluşturulmasını sağlamış, böylece bu olayın gerçekliğinin sorgulanması önlenmiştir. (…) Şimdiye kadar başka davalar kapsamında birçok askeri personelin evleri/lojmanları yatak odalarına varıncaya kadar didik didik aranırken, bu operasyonda soruşturma ‘casusluk’ olmasına rağmen askeri veya sivil savcılar tarafından anılan şubede görevli 8 personel ile kontrolsüz denetimsiz kalmış ‘meşhur odaya’ girebilecek konumda olan MEBS ve Harekât Başkanlığı personelinden hiçbirinin şahsi bilgisayarları incelenmemiş, evleri, arabaları aranmamış ve DNA SWAP ve parmak izleri alınmamıştır.”
Yorum Gönder