12 Eylül kesmedi, 28 Şubat verelim! Böylelikle Suriye’yi de by-pass edelim.
İktidarı kamuoyu oluşturmada çok başarılı buluyorum.
Anlaşıldı ki 12 Eylül çok fazla kişiye bulaşıp huzur kaçıracak. Eh ne de olsa halkın yüzde 92’sinin “evet” dediği bir anayasa var ortada. Türkiye’de ortalama ömür uzuyor. İnsanlar ortaçağdaki gibi 40’lı yaşlarda yaşama veda etmediklerine göre 12 Eylül’de göbek atanlarla bu iktidara oy verenler arasında örtüşme var.
O zaman gelsin 28 Şubat. Yaka paça psikanaliz koltuğuna yatırılmış bir halk, 12 Eylül seansını bitirmeden 28 Şubat’a geldi. En azından bizim merkezde oluşan algımız böyle.
***
Hafta ortasında şansım yaver gitti ve kendimi bu ortamın dışına atmak için fırsat doğdu. Antalya AB Çalışmalarını Destekleme Merkezi Başkanı Bekir Bülend Özsoy ve İngiltere’nin Antalya Konsolosu Jane Baz bana nefes alma imkânı sundular, seçkin yaratıcı beyinleri bir araya getiren Antalya Kahvaltıları’na konuşmacı olarak davet ettiler.
Sanayicisi, reklamcısı, turizmcisi, belediyecisi, sivil toplum önderlerinden oluşan 35 kişilik bir grupla “yaratıcı şehirler” kavramı üzerinde beyin fırtınası yaptık. Marka şehir kavramı gözden düşüyor, kültür endüstrilerine yatırım yapan “yaratıcı” şehirler 1 koyup 16 kazanıyor.
Antalya turizmin başkenti, ama tarihin ve coğrafyanın bahşettiğine güncel eklemeler yapmak durumunda. Hem turizmde, hem tarımda, hem ticarette hem de sanayide öne çıkma iddiası güzel, ama gerçekçi değil. Antalya dünya turizm atlasında sıradanlaşmamak için turizme kültür endüstrilerini eklemek zorunda.
En güzeli de Antalya toplantısında beni yarım beyinle dinlemediler! Katılımcıların yüzde 50’si dinamik ve başarılı kadınlardı. Bunun da Antalya için önemli bir artı olduğuna inanıyorum.
***
Sonra yine döndük kürkçü dükkânına... Varsa 28 Şubat, yoksa 28 Şubat...
Elbette bunu da konuşacağız, ama başka sorunları gündemden düşürmek için değil.
Sayın Başbakan diyor ki: “Halkın bu yönde talebi var.”
Hangi halk? 12 Eylül Anayasası’na yüzde 92’si evet diyen halk mı?
Kalabalıklar çoğu kez yanıltır siyasetçileri. Ne zaman alkışlayacağı, ne zaman taşlayacağı hiç belli olmaz çünkü.
Sayın Başbakan halk deyince bir öykü geldi aklıma. Şevket Süreyya’nın bir kitabında vardı. III. Selim’den şeref madalyası alan, bugün tarihin en etkili üç İngilizinden biri sayılan Trafalgar kahramanı Amiral Nelson’la ilgiliydi bu öykü.
İngiliz donanma komutanı Amiral Nelson, Fransızlara karşı kazandığı bir zaferden sonra ülkesinde “Nelson, Nelson” diye bağıran yüz binler tarafından karşılanır.
Yaveri Nelson’a “Halk sizi görmek istiyor” deyince yanıtı, “Ben hiçbirini tanımıyorum ki” olur. Yine de çıkar balkona, el sallar kalabalığa.
Aradan altı ay geçer. Aynı halk, Emma Hamilton ile yaşadığı aşk yüzünden Nelson’un evini taşlar.
Nelson yine balkona çıkar, evini taşlayanlara şöyle bir bakar ve “Köpük” der.
Şevket Süreyya’ya göre kalabalıklar suyun kendisi değildir, sadece “köpük”tür...
Kıssadan hisse: Köpükle köpürmeyeceksin...
Yorum Gönder