Eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in 28 Şubat soruşturması kapsamında verdiği ifadelerden kulislere sızan bilgiler, soruşturmanın birkaç önemli teze odaklandığını ortaya koyuyor.
Savcıların üzerinde ısrarla durdukları belirtilen konular arasında, dönemin iktidar partisi RP’ye bağlı belediye başkanlarına ve milletvekillerine yönelik bir psikolojik harekât yapılıp yapılmadığı önemli bir yer tutuyor. Bu çerçevede dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ın yargılamasının irtica ile mücadele amacıyla Genelkurmay’da oluşturulan Batı Çalışma Grubu’nun bir çalışması olup olmadığı sorusu yöneltilmiş gözüküyor.
Bir’e “Erdoğan’ın psikolojik harekâta uğratılıp uğratılmadığının” sorulmasından üç gün sonra Başbakan Erdoğan’ın dün yaptığı grup konuşmasında “AKP’nin Genel Başkanı’nın belediye başkanlığındaki mahkûmiyeti, işte oralardan talimat. Ben cezaaevine o talimatlarla girdim” ifadelerini kullanması oldukça manidar. Bu sözler, Erdoğan ve partisinin bu soruşturmadan nasıl bir sonuç beklediği konusunda ipucu veriyor.
Kılıçdaroğlu’nun fişleri
Başbakan’ın dünkü konuşmasında bahsettiği bir başka konu da yine Bir’in sorgusunda birkaç kez gündeme gelmiş. Bu konu, ana muhalefet partisi CHP’nin bugünkü lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun henüz Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) bürokratı olduğu döneme ilişkin fişlenme iddiaları. Bir’e sorulan sorulardan Kılıçdaroğlu’nun da ‘28 Şubat mağduru’ olduğu izlenimi doğuyor. Ancak Erdoğan’ın dün “Sen mağdur değil, görevden alındığı halde 28 Şubatçılar tarafından yeniden atanan bürokratsın” ifadelerini kullanması dikkat çekici. Bu sözler, soruşturmda Kılıçdaroğlu’nun mağduriyetinin yanı sıra soruşturma dosyasına giren belgelerde bahsi geçen ‘etnik ve mezhepsel kökeni’ ve dönemine ilişkin ‘yolsuzluk’ iddialarıyla yeniden gündeme getirilmek istendiğinin bir habercisi mi acaba?
İsrail ve Musevi bağlantısı
Savcının üzerinde özenle durduğu anlaşılan bir başka unsur ise Çevik Bir’in 28 Şubat MGK’si öncesinde ABD, İsrail, AB ve ABD’deki Musevi kuruluşlarıyla kurduğu temaslar. Bunların sorgulanmasındaki amacın ‘28 Şubat’ın dış desteğini saptamak’ mı olduğu, yoksa ‘Başbakan’a bağlı olması gereken bir bürokratın dönemin Başbakanı Erbakan hakkındaki ileri geri konuşmalarına dikkat çekmek’ mi olduğu ise şimdilik belirsiz. Bu konu da diğerleri gibi iddianame ve ekindeki belgeler açıklandığında daha iyi anlaşılacak.
‘GÖREVİNİ YAPMASA SUÇLU OLURDU’
Sorgulamanın geneline hâkim hava ise savcıların “Refahyol hükümetinin bir psikolojik harekât çalışmasıyla devrildiği” yönündeki ısrarlı tezine karşın, Çevik Bir’in yürüttükleri çalışmaların koalisyonun iki ortağı RP ve DYP liderlerinin de üye olduğu MGK tarafından alınan kararlar ve Başbakan Erbakan tarafından verilen irtica ile mücadele görevinin bir parçası olduğunu vurguluyor olması.
Dönemin Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri olan Bülent Serim de dün yaptığımız görüşmede Bir’in bu savunmasında haklı olduğunu şöyle belirrtti:
“O dönem ‘irtica ile mücadele’, laik cumhuriyete en önemli iç tehditlerden biri sayıldığı için tüm devlet görevlilerine düşen bir görevdi. MGK irtica ile mücadele için iç siyaset belgesini değiştirdi. İrtica, bölücülük ile eşdeğer bir tehdit haline gelmişti. MGK kararı Bakanlar Kuruluna tavsiye niteliğindeydi. Başbakan’ın imzası ile de tüm kamu kurum ve kuruluşlarından irtica ile mücadele istendi. Tüm birimlere görev verildi. O gün görev verilen kamu görevlilerine bugün ‘Bunu niye yaptın?’ diyorsunuz. O kamu görevlileri o işi yapmak zorundaydı. TCK’ye göre memurun verilen görevi yapmaması, savsaklaması suçtur. Görevini yapan kamu görevlilerini sonradan yargılamak neyi sağlar? Bu insanları birbirinden rövanş alma noktasına götürür. İleride birileri de çıkıp bugünkü kamu görevlilerine ‘Niye o dönem irtica ile mücadele etmediniz?’ diye sorabilir. O da aynen bugünkü kadar hukuken yanlış olur. Çünkü devleti yönetenler bugünkü kamu görevlisine, istihbarat ve güvenlik kuruluşuna da ‘İrtica ile mücadele etmeyin artık tehdit değil’ diye talimat veriyor.”
Yorum Gönder