Değerli Okurlarım,
Artık Cumhuriyet arşivlerine girmek olanağı var. Girin oraya, 12 Eylül 2000 tarihli gazetede bakın 12 Eylül’ün bilançosuna, o dönemleri acılarıyla bile yaşamış olsanız yine de hayret ve dehşet içinde kalırsınız
Öylesine ağırdır bilanço.
Bu yüzdendir ki, 12 Eylül ile hesaplaşmayı canı gönülden desteklerdim, eğer gerçekten bir yüzleşme söz konusu olmuş olsaydı.
12 Eylül ile hesaplaşmayı, canı gönülden desteklerdim, eğer 12 Eylül’den hesap soruyoruz dendiği dönemde, askeri darbenin yöntemleri, sivil yönetim altında sürdürülüyor olmasaydı.
12 Eylül hukukunun mağdurlarından biri olarak 12 Eylül hukukuyla hesaplaşmayı canı gönülden desteklerdim, eğer o hukuk hatta beteri hâlâ yürürlükte olmasaydı.
Bütün bu nedenlerden, 12 Eylül ile hesaplaşma söylemini ciddiye alamıyorum.
Bilmiyorum, toplumun çoğunluğu ciddiye alıyor mu?
Bakalım, 12 Eylül’ü yargılamaktan ne çıkacak?
***
Evren ile Şahinkaya’nın, yargılanabilmeleri artık mümkün müdür?
Aradan 30 yıl geçmiş, bir anayasa kabul edilmiş, halkoyuna sunulmuş ve tarihimizde hiçbir oylamada görülmemiş ölçüde büyük bir desteğe mazhar olmuş, 12 Eylül’ü yapan irade, artık kurucu irade haline gelmiştir.
7 Kasım 1982 referandumunda halkın yüzde 91’in üstünde bir çoğunlukla onay verdiği yalnızca 1982 Anayasası değil, ama aynı zamanda 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığıydı. Başka bir deyişle 12 Eylül’ün 24 ay sonrasında Kenan Evren’in devlet başkanlığı, milli irade tarafından onaylanmıştı.
Kimse o günün özel koşullarını ileri sürerek, o koşullarda hesap sorulamayabileceği gibi, bir bahanenin ardına sığınmasın!
Ondan sonra gelen birbirini izleyen iktidarlar da, ne Evren’in Cumhurbaşkanlığı’nı ne de 12 Eylül’ün dokunulmazlığını sorgulamışlardır.
Görülüyor ki, milli iradeyi ayaklar altına almış oldukları şek şüphe götürmeyen darbecilerin durumu yine de milli irade kavramıyla tam bir çıkmaza dönüşmüştür.
Öyle ya! Çiğnedikleri milli irade, daha sonra, onları kendi oylarıyla tasvip etmiştir.
Tabii bu durum, 12 Eylül darbecilerinin suçsuz oldukları anlamına gelmiyor, yalnızca suçu milli irade ölçütüyle tayin etmenin mümkün olmadığını gösteriyor.
Zaten milli irade hiçbir şekilde, insanlık suçlarını haklı gösteremez.
***
Hitler’in bütün bir Nazi mekanizmasının suç ortaklığıyla işlediği insanlık suçlarını, Alman halkının oyları da değiştiremez, meşru kılamaz.
12 Eylül ile de hesaplaşmak isteniyorsa, asıl üzerinde durulması gereken, darbe ile milli iradenin ayaklar altına alınmasından öteye geçmek gerekir. Çünkü 12 Eylül 1980 günü beş general tarafından ayaklar altına alınan milli irade, bu davranışı, 7 Kasım 1982’de sandık başına giderek onaylamıştır.
Ama bu demek değildir ki, 12 Eylül 1980 darbesinin faillerinin o tarihten başlayarak işledikleri iğrenç insanlık suçları kovuşturulamaz, cezalandırılamaz. Çünkü insanlık suçlarının zamanaşımı yoktur ve insanlık suçlarını milli irade de silemez.
Ama dikkat buyrulursa, burada başka bir ölçüt söz konusudur. Yani artık iktidarın meşruiyetini kaynağına göre değil eylemine, edimine göre, saptamak durumundayız,
Kuşkusuz, en doğru saptama budur. Ancak burada da, hukuksal ölçütler bulma sorunuyla karşı karşıya geliyoruz.
Bu tartışma daha uzun süre devam edecektir kuşkusuz. Ama Türkiye’de olacağını sanmıyorum.
Çünkü Türkiye hâlâ, iktidarın meşruiyetini yalnızca sandık olayına bağlayan, başka hiçbir kriter kabul etmeyen geçmiş görüşün etkisindedir. Böyle olunca da, 12 Eylül ile gerçek anlamda bir hesaplaşmanın mümkün olmadığı açıkça ortadadır.
Yorum Gönder