Uğur Dündar’ın, Star TV’de yayınlanan “son” Arena programında izleyicisine veda ederken kullandığı bir tek cümle herşeyi özetlemeye yetti:
“Ekrandan ayrılmam gerekiyor!”
“İstemiyordu” ayrılmayı... Ama, daha bir hafta önce Başbakan tarafından hizaya çekilen patronunun yüksek menfaatleri için “gerekiyordu” bu.
“İstemiyordu” vedalaşmayı... Ama “yeni medya düzeni”nde ona yer yoktu, bu deveyi güdemediğine göre, bu diyardan gitmesi “gerekiyordu”.
Tasfiye edilecek
gazeteciler listesi
“Yakın bir gelecekte bazı gazeteler ve gazeteciler tasfiye olacak” diye yazmışlardı.
Medyaya hakim olan zihniyet “topyekün çökecek”ti!
“Göbeğini kaşıyor diye yakıştırmalar yapılan, bidon kafa diye toplumu ti’ye alan yazarlar”ın bileti kesilecekti.
“Türkiye her alanda arınma sürecine girmişken, “bağırsaklarını temizlerken” ve eskinin tortulaşmış zihniyetinden birer ikişer kurtulurken medyanın buna uymaması mümkün mü”ydü!
“Bu müstakbel değişimden kurtulmak mümkün değil”di. “Zira dünya değişiyor”du. “Türkiye de değişiyor”du!
Bu değişime direnenlerin “vay haline”ydi, “çok yakında çok çetin günler yaşayacak”lardı.
Bunların hepsi yazıldı. Bu “ikaz” satırları aracılığıyla güya “tasfiye yolunda son sürat ilerleyenler”e “silkinip kendine gelme ve uçurumun kenarından dönme” şansı tanındı! Bazıları yüzünü kızarttı, geçmişini, ilkelerini, adının marka değerini sattı; “şanslılar kulübü”ne girmeye hak kazandı.
Biat etmeyenler birer birer ayıklandı
Üzerinde “Sen biat et, biz de seni abat edelim” yazılı davetiyeyi, ne davetiyesi piyango biletini geri çevirerek kendilerine sunulan “şans”ı kullanmayanlar mı?
Onlar birer birer ayıklandı:
Ekim 2004: Star TV’nin TMSF’nin eline geçmesi yani “iktidarın kontrolüne” girmesinden sonra Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programı yayından kaldırıldı. (Ceviz Kabuğu 16 yıllık yayın serüveni boyunca, “iktidar baskısı” yüzünden 10 televizyon kanalı değiştirmek durumunda kaldı.)
Ağustos 2007: “İktidar aleyhindeki yazılarını yumuşatması” istenen Emin Çölaşan buna yanaşmayınca 22 yıl emek verdiği Hürriyet’ten kovuldu.
Mayıs 2008: TRT, Banu Avar’ın Türkiye’ye “soykırımcı” suçlaması yönelten İsveç’in silah ticareti ve kanlı geçmişini de kapsayan “gerçek yüzünü” ortaya koyduğu Sınırlar Arasında belgeselini, -Avrupalıların isteğiyle- önce sansürledi sonra da yayınına son verdi.
Eylül 2009: Bekir Coşkun, Ankara’dan gelen “Kayseriliyi yazma” telefonundan sonra sembolü haline geldiği Hürriyet’le yollarını ayırmak zorunda kaldı.
Eylül 2010: Fatih Altaylı, “Türkiye’nin en iyi yazarıdır” dediği Bekir Coşkun’u “üzülerek” kovdu.
Mart 2010: Necati Doğru “yazarlık çizgisinin önünde tamponlar oluşturan müdahaleler”e dayanamadı ve Vatan’dan istifa etti.
Eylül 2010: Mine Kırıkkanat “günün şartlarının hassas dengeleri”ne uymayan yazıları yüzünden Vatan’dan kovuldu.
Mart 2011: AKP’ye ve AKP yalakalığı yapan yazarlara dönük eleştirilerinin dozu giderek sertleşen Cüneyt Ülsever’in Hürriyet’teki köşesi -kendisine bildirilmeksiniz- kapatıldı.
Temmuz 2011: Ferai Tınç, ülkedeki baskı ortamına dikkat çekerek “hevesim kaçtı” dedi ve sadece Hürriyet’e değil gazetecilik mesleğine de veda etti.
Bir dönemin önde gelen kanaat önderleri, “marjinal” yaftası asılan, “ötekileştirilen” basın yayın organlarında seslerini duyurmaya çalışıyorlar şimdi.
Farkında mısınız sadece 10 yılda ne çok değişti?
Farkında mısın yıllanmış Hürriyet okuru; “alışkanlığın” olduğu için her sabah koltuğunun altına aldığın gazete “alışkın” olmadığın yüzlerle, isimlerle, fikirlerle dolu şimdi.
Fark edemiyorsun değil mi?
Medyanın tasfiyesi işte bu nedenle önemliydi; çünkü “değişen medya” eliyle senin alışkanlıkların, yaşam tarzın, duyarlılıkların da değiştirilecekti. Nitekim değiştirildi. Algıların köreltildi; gözlerin kör edildi.
Ne gafleti...
Ne ihaneti...
Ne hıyaneti...
Görmüyosun şimdi. Görmediğin için “tepki” göstermiyorsun, cezalandırmıyorsun müsebbiplerini.
Ne sadakati...
Ne mücadeleyi...
Ne direnişi...
Görmüyosun şimdi. Görmediğin için “dahil” olmuyorsun, güçlendirmiyorsun ülkesini sevenleri.
Üzgünüz yerimiz kalmadı “bütün koltuklar dolu”
Uğur Dündar, Doğan Grubu’ndan ayrılığının perde arkasını anlattığı radyo programında Aydın Doğan’la arasında geçen konuşmayı şu cümlelerle aktardı: “Star’ın satılmasının ardından Aydın Doğan’la görüştük. Star TV için neler yaptığımızı, çökmüş bir kanalı haberle nasıl ayakta tuttuğumuzu o da biliyordu. Aydın Bey ‘Doğan Grubu’nda sana önerebileceğim bütün koltuklar dolu’dedi.”
Siyaset yeniden dizayn edildi.
Ordu da...
Sermaye de...
Akademi de...
Yargı da...
Sivil toplum da...
Ve toplumsal algıyı oluşturma, yönlendirme, yönetme kabiliyetine sahip medya da.
Mustafa Kemal’in Hakimiyet-i Milliye aracılığıyla yürüttüğü milli mücadele sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti, 88 yıl sonra sonra her biri logosunu “Hakimiyet-i AKP” olarak değiştirmeye hazır gazetelerin, televizyon kanallarının, radyoların, internet sitelerinin, haber ajanslarının “işbirliği” halinde uyguladığı “karartma” yüzünden, tereyağından kıl çeker gibi dönüştürülüyor şimdi. Hem de göstere göstere...
Üzgünüz bu ülkenin baş eğmeyen, boynunu bükmeyen, kalemini esnetmeyen, sözünü esirgemeyen onurlu, milliyetperver insanları; “bütün koltuklar dolu”, “Yeni Türkiye” de size hiç yerimiz kalmadı.
Selcan Taşçı/YENİÇAĞ
Yorum Gönder