Bu acıyı en son 1999 yılında Marmara ve Düzce depremlerinde yaşamıştık. Marmara gece saat 03’de olmuş, herkesi uykuda yakalamıştı. Büyüklüğü 7,4 idi, yaklaşık 25 bin insanımız can vermişti.
Son deprem 7,2 ve çok şiddetli.
İlk duyulduğunda “Eyvah” dedim, “Yine binlerce kişi ölmüş olmalı.”
Şansımız varmış ki, ölü sayısı 300’e yakın gerçekleşti. Nice ailelerin ocağına ateş düştü, nice insanlarımız enkaz altında kaldı, evler ve işyerleri yıkıldı. Buna “Şansımız varmış” demek bile ne kadar acı.
Bu felaketi çok ucuz atlattık ama bundan sonraki depremlerde ne olacağını, hele uzmanların sürekli sözünü ettiği İstanbul depreminde kaç bir kişinin can vereceğini bilemiyoruz.
İşin ilginç yanı, koskoca Kandilli rasathanesi son depremin büyüklüğünü 6,6 olarak açıklarken, sonra ABD’den gelen uyarı üzerine bunu 7,2 olarak düzeltti ve bir kez daha anladık ki, deprem rakamlarını bile ABD’den almaktayız!
Bu yazıyı dün saat 17 dolaylarında yazarken, ölü sayısı henüz kesin olarak belli değildi!
Seçim sonuçlarını yarım saatte açıklayan lider ülke (!), depremde can verenlerin kesin sayısını henüz bilmiyordu.
***
Deprem, özellikle bizim gibi ülkelerde doğan afetlerin en büyüğü ve en korkunç olanı. Çürük ve denetimsiz binalar, kerpiç yapılar, Türkiye’nin başının en büyük belası. Bunu, ancak felaketi yaşayınca anlıyoruz. Aklımız birkaç gün için başımıza geliyor, sonra yine unutup gidiyoruz.
Hiç kuşkum yok, en geç bir hafta sonra bu depremi de unutacağız.
Japonya hemen her gün 8 büyüklüğünde depremlerle sarsılıyor ama binalar yıkılmıyor, panik yaşanmıyor… Çünkü yapı denetimi var. Adamlar depremle yaşamayı öğrenmiş. Biz de Japonya gibi bir deprem ülkesi olduğumuz halde işimiz Allah’a emanet. O nedenle, şu söz çok doğru:
Deprem öldürmez, bina öldürür.
Ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yaralı vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
GÖZÜMÜZ AYDIN, LİBYA’YA ŞERİAT GELDİ!
LİBYA’da Kaddafi’yi linç ederek öldürdüler. Diktatör, hırsız ve soytarı idi, ama ülkesini yabancı güçlere peşkeş çekmemiş, onların önünde eğilmemişti. Libya’yı kalkındırmış, çölde yaşayan Arapların ayağına su ve uygarlık götürmüştü.Petrol, Libya’nın can damarı… Kaddafi o muazzam petrol gelirlerinden biraz payı (!) kendisine ayırırken, ülkesini kalkındırdı.
Hırsızlığı hiçbir zaman örneğin Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar gibi hanedanlıkların düzeyine ulaşmadı. Bu nedenle, o büyük hırsızlar Kaddafi’yi sevmezdi.
Dikkat ediniz, Libya’da uzun yıllardan bu yana irili ufaklı yüzlerce Türk firması rüşvet vererek iş yapıyordu. Bunların bir bölümü ciddi, bir bölümü ise kapkaççı firmalardı.
Kaddafi yönetimini bile dolandırmayı başarmışlardı. Türk şirketleri şu anda Libya’daki her şeylerini yitirmiş durumda. Şimdi rüşveti alanlar değişecek, yeni gelenler alacak!
İsyan başlayınca bizim hükümeti ABD, AB, NATO gibi kuruluşlar uyardı:
“Biz bu herifi devireceğiz. Siz de Türkiye olarak kararınızı ona göre verin. İsyancılar size yakın. Bunlar şeriat getirecek. Ya Kaddafi’yi tutun, ya da isyancıları.
İsyancıları tutarsanız, biraz da para gönderirseniz kazanırsınız.” Bizimkiler baktı ki Kaddafi gidici, isyancılardan yana tavır koymak zorunda kaldılar. Yıllar boyu al gülüm ver gülüm oldukları Kaddafi’yi tu kaka ilan ettiler, tavır koymaya başladılar.
Sonuçta olan oldu… Dün ajansların çok ilginç bir haberi gündeme düştü:
“Yeni yönetim Libya’da şeriat ilan etti. Libya artık şeriat kurallarıyla yönetilecek. Şeriata aykırı yasalar iptal edildi. İlk olarak, Kaddafi tarafından getirilen çok eşlilik yasağı kaldırıldı. Libya erkekleri bundan sonra dört kadın alabilecek.”
Haydi, gözümüz aydın! Bizim hükümet doğru ata oynamış. Bir de Suriye’de Esad devrilir ve orada da şeriat ilan edilirse, iş tümüyle bitecek!
Sonra geriye İsrail kalacak. Bizim Tayyipgiller onu bir kaşık suda boğar valla!
***
Sevgili okuyucularım, burada defalarca yazdım, bir rezalete değindim. Türkiye
Cumhuriyeti hükümeti, Libya’daki bu şeriatçı isyancılara, Kaddafi’yi linç ederek öldüren başıbozuk takımına durup dururken tam 300 milyon dolar para verdi.
Borç falan değil, hibe etti.
Bu paranın yaklaşık 200 milyon doları bavullarla gönderildi. Merkez Bankası tarafından piyasadan toplanan 100 dolarlık banknotlardan oluşan para desteleri bavullara istiflendi, devletin ve milletin parası –hem de bu ilkel yöntemle- bu heriflere armağan edildi.
Soruyorum, hükümetin hiçbir makamından yanıt gelmiyor. Bir daha sorayım bari:
-Bu para hangi amaçla verildi?
-Paranın nereye gittiği belli mi?
-Libya’da kimlerin ceplerine hortumlandı? Öyle bir kargaşa ortamında siz birilerine bavullarla 300 milyon dolar vereceksiniz ve o paranın çoğu hortumlanmayacak! Olur mu bu böyle bir şey, sizin aklınız alır mı?
Devletin ve milletin parası böyle sorumsuz yöntemlerle elin oğluna peşkeş çekilir mi?
Dünyanın neresinde, hangi ülkesinde böyle bir rezalet olabilir?
Van depremini yaşadık. Libya’da ne idüğü belirsiz herifleri kalkındırdığımız bu parayla deprem bölgesini kalkındırmak mümkündü.
Soruyoruz, hükümetten yanıt gelmiyor!
Soruyoruz, muhalefet işin üzerine gitmiyor, tık yok!
Hayret verici bir şey!
Emin Çöleşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder