Son yılların toplumsal ve siyasal kültürümüze kazandırdığı bir kavram empati.
Çok kısaca “kendini başkasının yerine koyabilme yeteneği” olarak tanımlanabilir.
Empatinin bugünlerde öne çıkması birkaç nedene bağlı:
Birinci neden, gelişen insan hakları ve demokrasi ideolojisi.
Bu ideoloji, eşit ve adil haklar, temel özgürlükler bağlamında, insanlar arası ilişkilerin daha anlayışlı ve hoşgörülü olmasını gerektiriyor.
Daha anlayışlı ve hoşgörülü, eşit ve adil ilişkiler ise ancak insanların birbirlerini “anlamaları” ile olanaklı…
“Anlamak” için de kendini “onun yerine koyabilme yeteneğinin”, empatinin gelişmesi gerek.
İkinci neden, gelişen pazar ekonomisi.
Gelişen pazar ekonomisi, tüketicilerin, özellikle de farklı nitelik taşıyan tüketicilerin, ortak yanlarının keşfedilmesini, mal ve hizmetlerin bu ortak nitelikler üzerinden pazarlanmasını gerektiriyor…
Elbette farklı nitelikteki tüketicileri, birey ve grup olarak tanımak için en iyi yöntem, kendinizi onların yerine koymak, empati yapmak.
Belki üçüncü ve özel bir neden de, dünyadaki baskının, zulmün önlenmesinde zalimlerin, mazlumlarla empati kurmalarını geliştirmek!
Benim de aralarında bulunduğum bir grup yazar, çizer, düşünür ve hatta (az da olsa) kimi politikacılar, insanlar arası baskının ve zulmün önlenmesinde, zalimlerin, diktatörlerin empati yeteneğinin gelişmesini bir çare olarak öneriyor.
Yapılan bazı araştırmalar, empati yeteneği sıfır olanların (zorunlu olarak zulüm yapmasalar bile) zulme daha kolay yönelebileceklerini gösteriyor.
***
İçimizdeki Zalim kitabımdaki ana tezlerimden biri, zulmün, “ayrımcı vicdan” sonucu ortaya çıktığıdır:
Yani insanlar önce, “biz” ve “onlar” ayrımı yaparak bazı kişi ve grupları “ötekileştiriyor”…
Sonra da “ötekileştirdikleri” “onları” düşman ilan ederek, her türlü baskıyı, zulmü, işkenceyi, “onlara” reva görüyor.
Bu nedenle bence, zulmü önlemek için önce “ayrımcı vicdan” oluşmasını, insanların “biz” ve “onlar” için ayrı kimlikler, vicdanlar ve standartlar oluşturmasını engellemeliyiz.
Bunun için de insanların kendilerinden farklı olduğunu düşündükleri kişi ve grupları anlamaları, onlarla empati kurmaları çok yararlıdır.
***
Buraya kadar anlatmaya çalıştığım empati olayı elbette, çoğunluğun, egemenlerin, yöneticilerin, elinde baskı ve zulüm yapma gücü bulunanların, mazlum ya da azınlık veya muhalif konumundakileri anlamaya çalışmaları üzerine dayalı.
Şimdi Türkiye’de yeni bir moda ortaya çıktı:
İktidar mensupları ve onların dalkavukları:
Ezilenlerin…
Baskı altında olanların…
Zulüm görenlerin…
Muhalefette kalanların…
Azınlıkların…
Temel hak ve özgürlükleri ihlal edilenlerin…
Haksız ve adaletsiz muameleye maruz kalanların…
“İktidarla empati kurmasını” yani kendilerini iktidarın yerine koyarak yapılanları haklı ve doğru bulmasını öneriyor!
Üstelik de bunu, empati gibi zulmü önleyeceği umut edilen bir mekanizma üzerinden yapmaya çalışıyor.
Zalimle empati kurma önerisinin, demokrasiyi ve insan haklarını yok etmeyi “demokratik bir hak” olarak savunmaktan hiçbir farkı yok:
Faşizmi, demokrasi maskesi altında savunmak ne anlam taşıyorsa, zalimlerle empatiyi savunmak da o manaya gelir!
Madımak Müzesi, CHP ve BDP boykotu ve tutuklu yargılanma konularındaki tartışmalara bir de bu açıdan bakmak gerek diye düşünüyorum.
İçerdeki ve dışardaki okurlarımın dikkatine sunarım!
Yorum Gönder