Övün tayyip eserinle gurur duy! - Emin Çöleşan

Günlerden 30 haziran 1996. Tunceli merkezinde askerler bayrak töreni yapıyor. Törene hamile kılıklı bir kadın yaklaşıyor…Ve bir anda vücuduna sarılı bombaları patlatıyor. Cesedi paramparça oluyor. Önemli olan onun ölmesi değil.
Günlerden 30 haziran 1996. Tunceli merkezinde askerler bayrak töreni yapıyor. Törene hamile kılıklı bir kadın yaklaşıyor…Ve bir anda vücuduna sarılı bombaları patlatıyor. Cesedi paramparça oluyor. Önemli olan onun ölmesi değil.
    İntihar saldırısında sekiz vatan evladı askerimiz şehit oluyor, 28 asker yaralanıyor.
    Bombacı kadının adı Zeynep Kınacı.
    PKK’nın bir elemanı. Bu korkunç katliam sonrasında PKK açıklama yapıyor, saldırıda bir “Gerillanın şehit olduğunu (!)” yana yakıla duyuruyor. Bazıları da “Sekiz düşman askerini daha imha ettik” diye övünüyor.
    Bu hain saldırının ardından tam 15 yıl geçti ve katil için ölüm yıldönümünde –Diyarbakır’da- bir anma töreni düzenlendi.
    Son seçimde PKK listesinden bağımsız seçilen İstanbul milletvekili Sabahat Tuncel, Diyarbakır’da düzenlenen törende Kürtçe pankartlar eşliğinde konuşma yaptı ve şöyle dedi:
    “Zeynep Kınacı’nın mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görüyoruz. O mücadelede 18 bin gerilla yaşamını yitirmiştir. 30 yılda büyük emekler verildi, büyük bedeller ödendi. Bugün buralarda siyaset yapmamızı, bu kadar rahat konuşmamızı bu arkadaşlarımıza borçluyuz.”
    Törende terörist kadının insan boyu büyüklüğünde bir fotoğrafı kürsünün hemen arkasında asılı idi.
    Sabahat Tuncel sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Zeynep Kınacı Kürt özgürlüğünün en önemli isimlerinden biridir. Özgürlük hareketi açısından önemlidir. Sisteme karşı bedeninde bomba patlatmıştır.
    Kürt özgürlük tarihine baktığımızda binlerce şehidimiz var. Bunların arasında binlerce kadın gerilla var. (Kod adı) Zilan yoldaşın canını ortaya koyarak sisteme karşı vücudunu bomba yapıp patlatması kendi mücadelemizdir. Onların önünde saygı ile eğiliyoruz.”
    Bu konuşmalar yapılırken dinleyici terörist yandaşları “Şehitlerimiz ölmez…Yaşasın Başkan Apo” diye slogan atıyordu.
    Peki bütün bunlar olurken, askerlerimizin katili görkemli törenlerle anılırken, ortalıkta polis falan var mıydı? Olanlara müdahale edildi mi?
    Hayır, polis yoktu ve müdahale edilmedi…Çünkü onlara Ankara’dan direktif iletilmişti:
    “Gelecekte Meclis’teki işbirlikçimiz olacak olan BDP’liler ne yaparsa yapsın, silah kullanmadıkları sürece müdahale edilmeyecek!”
                                   X                                   X                                    X
     Bundan birkaç gün önce yine Diyarbakır’da başka bir tören düzenlendi. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir başta olmak üzere tüm BDP milletvekilleri ve Kürtçü bölücüler törene tam kadro katıldılar.
    O törenin konusu, bunların “Ulusal kahramanı (!)” olan Şeyh Sait idi.
    Hiç utanmadan o herifi, o haini anma toplantısı düzenlediler, nutuklar atıp mezarının bulunmasını istediler.
    Kimdir o hain?
    Tarih 1925 yılının şubat ayı. Genç Cumhuriyet rejimi kurulalı henüz bir buçuk yıl olmuş. Vatan düşman işgalinden kurtarılmış, şimdi sıra kalkınmaya gelmiş. İşte bu günlerden birinde Şeyh Sait isyan ediyor. Bingöl’ü silahlı kuvvetleriyle basıp vali ve yöneticileri esir alıyor.
    Padişahı öven bildiriler yayınlıyor, din uğruna savaştığını vurgulayıp halkın Cumhuriyet’e karşı isyan etmesini istiyor.
    İsyan giderek büyüyor. Bazı il ve ilçelerimiz, Elazığ, Varto, Maden, Siverek, Ergani asilerin eline geçiyor. Yörede sıkıyönetim ilan ediliyor.
    Şeyh Sait, kuşattığı Diyarbakır’ı da ele geçirmek üzere. Adamları surlardan içeri giriyor ama son anda püskürtülüyor.
                         X                                        X                                     X
    Genç Cumhuriyet’in başına bela olan Şeyh Sait ve adamları sonuçta yakalandılar. Bu hem Kürtçü, hem de şeriatçı ayaklanmayı İngilizlerin adamı olarak yaptıklarını, İngilizlerden para aldıklarını itiraf ettiler. İsyanda yüzlerce askerimiz şehit düşmüştü.
Genç Cumhuriyet o sırada Musul’u almak peşindeydi. İsyandan sonda zayıf düşen devlet bu kenti ne yazık ki elinden kaçırdı.
    Atatürk, Diyarbakır’a Şark (Doğu) İstiklal Mahkemesi gönderdi. Hainler suçlarını tek tek itiraf ettiler, birbirlerini suçladılar…Ve mahkeme kararını verdi:
    48 idam ve çeşitli hapis cezaları. Şeyh Sait dahil hepsi idam edildi. Adalet şimdi yerini bulmuştu.
    Şimdi günümüzde çok daha acı, çirkin ve iğrenç bir tablo var. Milletvekili seçilen bu şahıslar, belediye başkanı ile birlikte birkaç gün önce hiç utanmadan Diyarbakır’da bu herifin, bu İngiliz ajanının törenini düzenleyip onu Kürt ulusal kahramanı ilan ettiler.
               Sevgili okuyucularım, şimdi son üç gün içerisinde tanık olduğumuz şu olaylara bir kez daha bakalım. Şeyh Sait anılıyor, mezarının bulunması isteniyor. Ah bir bulunsa, üzerine bir de heykeli dikilse!..Orası hem Kürtçülerin ziyaret yeri olur, hem de çaputlarla donatılan bir türbe!..
    İki gün sonra ise sekiz askerimizi şehit eden bir terörist yine törenlerle anılıyor.
                                 X                                       X                                       X
    Bunların olacağı belliydi. Seçim öncesinde ve sonrasında hemen her gün yazdım. Habur’da Kürt açılımı rezaletini başlatan AKP’nin bunların kucağına nasıl düştüğünü ve bunlara bundan sonra nasıl göz yumacağını defalarca açıkladım.
    Türk milletinin son seçimde özellikle de Karadeniz, Akdeniz, Ege, Marmara ve Orta Anadolu’da AKP’ye oy veren yüzde 50’si, acaba bu olacakları görmüyor muydu? Eğer öyleyse yazıklar olsun.
    Eğer gördüler de “Abicim benim durumum iyidir, Türkiye de iyiye gidiyor. Güneydoğu’nun bizden kopmasına razıyım” diye oy verdilerse, milletimizin üzerinden oynanan büyük AKP oyununu görmezden gelmeyi tercih ettilerse, yine yazıklar olsun.
    Oynanan oyun çok basit!
    AKP, Ergenekon ve Balyoz davalarında haksız yere içeride tutturduğu yurtsever insanları er veya geç tahliye ettirecek.
    Ama bunun koşulu var! Hiçbir şey karşılıksız olmaz!
    Onlarla birlikte başta Abdullah Öcalan olmak üzere tüm PKK’lı teröristler de bırakılacak. İş oraya doğru gidiyor.
    Öcalan’la devlet işte bu nedenle İmralı’da pazarlık görüşmeleri yapıyor. İşte bu nedenle Kandil dağındaki PKK üssüne örgütün ve Murat Karayılan’ın propagandasını yapsın diye özel seçilmiş gazeteciler gönderiliyor.
    Bir ülke düşünün ki, PKK ile dağlarda ve kentlerde bire bir, kelle koltukta mücadele veren, vuruşan ve nice silah arkadaşlarını yanıbaşlarında şehit veren generaller Silivri’de  tutuklu!
    Öte yanda ise Şeyh Sait gibi bir hainin, Tunceli’de sekiz askerimizi bombalayıp şehit eden bir katilin anma toplantıları Diyarbakır’da, hem de milletvekili seçilen şahıslar tarafından –devletin ve hükümetin gözleri önünde- yapılabiliyor.
    Şimdi sorayım:
    Bu rezillikler yaşanırken devletten, hükümetten, Tayyip’ten ve Çankaya’daki AKP’liden ses var mı?
    Yok!
    Tepki var mı?
    Yok!
    Nerede bu başbakan?..Nerede ‘Devletin başı’ olan Çankaya’daki şahıs? Bu rezalete nasıl göz yumuyorlar? Olanları görmüyorlar mı?
    Görmesine görüyorlar, hepimizden çok daha iyi görüp biliyorlar da, anayasa değişikliğini BDP’li milletvekillerinin destek oyları ile yapacakları için rezaletin üzerine gidemiyorlar.
    Adına “İleri demokrasi (!)” dedikleri nesne, işte bu olsa gerek.
    Tayyip’in istediği anayasa değişikliği uğruna vatanın altı oyuluyormuş, Türkiye hızla bölünmeye doğru gidiyormuş, gayriresmi Kürdistan zaten kurulmuş bile,  bunlara  ne! Yüzde 50 oy aldılar, keklik çantaya bir kez daha girdi. Ötesi umurlarında mı!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget