“Yanan, yok edilmek istenen sadece bedenlerimiz değildi.
Bir inancı, bir kültürü yok etmek istediler.”
****
Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Unutmak isteyenlere hatırlatalım.
Sivas’ta 1993 te 1 Temmuz ile 4 Temmuz arası tüm ezilenlere demokrasi ve özgürlük yanlısı olan herkese mal olmuş Pir Sultan Abdal Etkinliklerinin dördüncüsü düzenlenecekti.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticileri, etkinlikleri demokrasi ve özgürlük yanlısı kesimlerin temsilcileriyle ortaklaşa yapma kararı alıp çeşitli demokratik kitle örgütlerine, yazarlara, ozanlara, sanatçılara çağrı yapmışlardı.
Böylece,30 Haziran 1993 akşamı yazarlar ve sanatçılardan oluşan yüzlerce kişi otobüslerle Ankara’dan Sivas’a hareket etmişlerdi.
‘Ah! Nereden bilsinler ki gariplerim, ölüme, ölümlerin en kötüsüne yol aldıklarını. ‘
*****
1 Temmuz günü Sivas Kültür Merkezi’nin salonu tıklım, tıklım dolmuş, adeta bayram yeri gibiydi. Herkes neşeli ve anma dolayısı ile mutluydu. Dışarıda ise, içeriye sığmayan insanların yaşadıkları sıkıntılar vardı.
PSAKD’nin Genel Başkanı Murtaza Demir’in açılış konuşmasını takiben, Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in de günün manasını içeren konuşmasını yapmıştı.
Derken Yazar Aziz Nesin de bu ilgi ve alâkadan mutlu bir halde konuştu.
Panel başlar. Her şey çok iyi gitmektedir. Birinci günün sonu halkın büyük ilgisi ve coşkusuyla sona erdiğinde etkinlikleri izleyen Sivaslılar, kent dışından gelenleri evlerine konuk etme yarışına girmişlerdi. Konukların bir kısmı evlere dağılırken, bir kısım konuk da otellerde kalmayı yeğlemişlerdi.
Sonrası mı?
****
Etkinliğin ikinci günü de çok güzel başlamıştı. Sanatçı Arif Sağ’ın konseri sırasında coşku doruk noktasına gelmişti. Artık, Medya ve Emperyalizm başlıklı panel başlamak üzereydi ve 1500 kişi Kültür Merkezini doldurmuş neşe içerisinde panelin başlamasını bekliyorlardı.
İşte tam bu sıralarda camilerin önlerinde bir takım guruplaşmalar olduğu ve saldırı olabileceği haberi kulaktan kulağa fısıltı halinde yayılmaya başlamıştı. Ne yazık ki içeridekiler bunu pek önemsememişlerdi.. “Bir kaç kişi bağırıp çağırıp giderler, nasılsa kolluk güçleri var onları uzaklaştırırlar” diye düşünmüşlerdi.
Oysaki bu saldırı iki gün önceden plânlanmış ırkçı ve şeriatçı örgütler çevre illerden bir takım adamlarını daha doğrusu militanlarını iyice şişirerek Sivas’a taşımışlardı. Onları belediyenin ve dini vakıfların yurtlarında konuk etmişlerdi.
Hain yobaz takımı Sivas Halkının dini duygularını tahrik amacıyla da ‘ Müslüman Kamuoyuna ‘başlıklı çok tahrik edici bildirileri dağıttırmışlar eylem saatini beklemek üzerede pusuya yatmışlardı.
(Bu daha sonraları meydana çıktı.) Sivas’ta ki sağcı yerel basında da halkı tahrik edici haberler çıkınca saldırı için senaryo iyice hazırlanmıştı.
Saldırı saat ve emrini bekleyen caniler, camileri tıklım, tıklım doldurmuş halde, caniyane plânlarını gerçekleştirmek üzere bekleşiyorlardı.
Derken gelen emirle yobaz takımı saat 13.30 da ellerinde taşlar ve sopalarla ‘Sivas lâiklere mezar olacak, Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak, Şeriat gelecek, batıl zail olacak’ sloganları atarak gruplar halinde Kültür Merkezi’ne doğru yola koyulurlar.
Vardıklarında hemen saldırıya geçerler. Saldırganların bir kolu, yeni dikilen ‘Halk Ozanları Heykeli’ne yönelip, heykeli kazma ve balyozla parçalayarak sürüklemeye başlarlar.
Bazı gözü dönmüş saldırganların dişlerini heykele geçirmeye çalıştığı görülüyordu. Diğer bir grup da, Kongre Müzesi’nin yanında bulunan Atatürk heykeline saldırmış, düşürdükten sonra yerlerde sürüklüyorlardı. Gözleri dönmüş vahşi saldırganların sayısı giderek 15 bine yaklaşmıştı.
Şeriat istemlerini ve sloganlarını haykırarak etkinlik konuklarının kaldığı Madımak Oteli’ne doğru yola çıkarlar. Bu sırada izleyiciler ve görevliler bir yandan saldırıya karşı barikat kurarak direniyor; öte yandan da içerideki insanları boşaltmaya ve arabalarla başka yerlere göndermeye çalışıyorlardı.
Tam bir keşmekeş, can pazarı, sanki korku filmi çekiliyor gibiydi.
Olay yerinde yeteri sayıda güvenlik gücü yoktu. Olanlar da saldırıyı engelleyecek güçte değillerdi. Linç güruhları ve kışkırtılan halk artık, Madımak’ı iyice kuşatma altına almışlardı. İçerideki aydınlar, sanatçılar ve semah dönmek için gelen gençler durumun vahametini anladıklarında çok geç kalmışlardı.
Yürekler, artık bu çıldırmış güruh karşısında heyecan ve korku ile çarpmaya başlamışlardı. Çaresiz kalmışlardı. İçeriden sanatçı Arif Sağ SHP eski milletvekili gerekli yerlere telefonlar açıp durumun vahametini bilmem kaçıncı kez anlatıyordu.
Çevre illerden de yardım istenmektedir… Tokat Emniyet Müdürlüğü’nden 20 polis; Kayseri Emniyet Müdürlüğü’nden 31 Polis, Jandarma Komutanlığı’ndan 20 Jandarma olmak üzere 71 güvenlik görevlisi gelmişti. Sivas Tugay Komutanı 6 bin kişilik asker mevcudundan aldıkları emirle yalnızca 30-40 acemi er göndermişti. Askerler saldırganların arkasında bir yerde nöbet tutarcasına bekliyorlardı sadece.
Güvenlik güçlerine çevre illerden de katılım oluyor ama bu yobazlara sanki büyülenmişçesine bir şey yapamıyorlardı veya yapmak istemiyorlardı.
Bu sırada otelin içinde olanlar camlardan aşağıdaki gurubu, oteli yakmak istemelerini korkuyla izlemekteydiler. Derken karanlık çökmüş 8 saattir otelde mahzur kalan aydınlarımız, insanlarımız elektriğin de kesilmesi ile karanlıkta kalmışlar, kurtarılmayı ümitle bekliyorlardı. Ve nihayet caniler benzin bidonlarını otelin çevresine boca ederek oteli kundakladılar.
Ağızlarından salyalar akan cani güruh içerdekilerin acı çığlıkları karşısında büyük bir zevkle, yanan et kokularını ciğerlerine doldurarak zafer çığlıkları atıyorlardı.
35 canın Azraili olan bu ciğeri beş para etmez yobazların karşısında kurtarma için yapılan tüm girişimler yeterli olmuyordu. Otel’de bulunanların Ankara’daki yetkililerle yaptığı telefon görüşmeleri ve valinin önlem istemleri de yeterince dikkate alınmamıştı.
Durum değerlendirildiğinde yobazların sanki bir şekilde korunduğunu bile söylemek mümkündü.
Aksi takdirde hükümet, devlet güçleri bu kadar aciz miydiler?
Katiller hala neden yakalanamıyor? Bu olayın üzeri ne için kapatılmak isteniyor?
Ayrıca;
18 yıl sonra Alevi yurttaşlarımızın isteği dışında Bilim Ve Kültür Merkezi yapılan Madımak Otelinde 37canın isimleri arasında iki yobazın adlarının da olmasını şiddetle protesto ediyorum. Bu, yobazlara ödül vermekten başka bir şey değildir.
Din adına, ırkçılık adına yapılan bu katliamı yapanları ve yaptıranları lânetliyorum. Bu olay zaten başlı başına bir vahşet ve Türkiye’nin bir utancı ve de kara bir lekedir.
Orada sadece Alevi canlar değil, insanlık yanmıştır.
Bu katliamda hayatını kaybeden kardeşlerime rahmetler, yakınlarına sabırlar diliyorum. Tüm canlara selamlar olsun…
Yorum Gönder