Ne Yapmalı? - Deniz Kavukçuoğlu

Başbakan’ın CHP, MHP ve BDP listelerinden seçilmiş tutuklu milletvekillerine ilişkin söylediği Başka aday mı bulamadılar? sözlerinden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlunun TBMM çalışamaz sözüne verdiği, Bal gibi çalışır yanıtına kadar geçen sürede tanık olduklarımız, tutuklu milletvekilleri krizinin kısa zamanda çözülemeyeceğini gösteriyor. İlgili üst mahkemelerin de tutuklu milletvekillerinin tahliye istemlerini geri çevirmelerinin, AKP’nin kararlılıkla sürdürdüğü inadın yoğunluğunu arttırdığı görülüyor.
Yeni yasama döneminin TBMM Başkanı, CHP, BDP ve bağımsızların katılmadığı bir genel kurulda seçilecek. Bu bile tek başına yaşanan krizin boyutlarını göstermesi açısından yeterli.
Başta Başbakan olmak üzere AKP yöneticileri, CHP ve BDP’ye sorunlarını TBMM’ye getirmelerini öneriyorlar, fakat çağrılarında tutuklu milletvekilleri sorununa çözücü bir anlayışla yaklaştıklarını söylemek zor. Tam tersine, MHP bir yana bırakılacak olursa, muhalefetsiz bir parlamentoyu yeğler bir hava içindeler. Bu koşullarda CHP ve BDP’nin, AKP sözcülerinin çağrılarına uyması oldukça zor gözüküyor.
Tutuklu milletvekilleri konusunda iç hukuk yolları tükenince uluslararası hukuka, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dönülecek. Bu ise hiç kısa olmayan bir süreç. CHP ve BDP seçmeni bunu kabullenecek mi? Bilemiyoruz, fakat CHP içinde yıpratıcı tartışmalara yol açacağını varsayabiliyoruz.
***
Sevgili Emre Kongar da yazdı; yaşanan krizin, iktidar partisinin yüzde 50’lik seçim başarısından sonra Başbakan’ın balkon konuşmasında dillendirdiklerinin tam tersine, parti içinde zaten var olan otoriterlik gibi AKP seçmenlerindeki güce tapınmaeğilimlerini de güçlendirdiği gözlemleniyor.
Toplumun yüzde 50’lik öbür yarısına ise giderek yılgınlık, umarsızlık, umutsuzluk duyguları egemen olmaya başlıyor. Sokaktaki muhalif insan büyük ölçüde edilgenleşiyor. Bu gelişmeler, yeryüzündeki tüm otoriter iktidarlara olduğu gibi AKP’ye de siyasal-ideolojik hedeflerini gerçekleştirme yolunda çok elverişli bir ortam sunuyor.
Umutsuzluk çoğu zaman kendini yeniden üreten döngüsel bir duygudur. Bu döngünün mutlaka bir noktada kırılması gerekiyor.
***
Son zamanlarda sıkça karşılaşıyorum; en neşeli, en hareketli bildiğim insanlar bile Gülecek, eğlenecek moral mi kaldı bizde diye yakınıyorlar, bir köşeye çekilmeyi, umutsuzluklarıyla baş başa kalmayı yeğliyorlar.
Oysa insanı diri tutan, yaşama bağlayan ondaki savaşımcı ruhtur.
Daha güzel, daha aydınlık bir Türkiye’ye olan özlemlerimizi canlı kılabilmek için savaşımcılığımızı da canlandırmamız, bize bulaşan teslimiyet virüsüne karşı topyekûn bir savaş başlatmamız gerekiyor.
Sözüm Gülecek, eğlenecek moral mi kaldı bizde?diye yakınan dostlaradır.
Eğer birileri bizi hayatın dışına itmek istiyorlarsa ya da kendi kendimizi bir köşeye sakladığımızdan sevinç duyuyorlarsa yapmamız gereken, onların istek ve beklentilerinin tam tersine, hayata dört elle sarılmak olmalıdır.
Yaşadığımız tüm olumsuzluklara, sarmalandığımız tüm kötü koşullara karşın hayat güzeldir.
***
Halay çekerek, zeybek oynayarak, horon teperek, şarkılar-türküler söyleyerek soluklanalım arada bir; her seferinde halay boyumuz biraz daha uzun olsun, zeybekte dizimizi daha bir kuvvetle vuralım yere, horonda omuzlarımız giderek daha fazla titresin, şarkılarda-türkülerde sesimiz her defasında biraz daha gür çıksın.
Umutsuzluk, edilgenlik yakışmaz bize; haydi öyleyse, fırlayalım ortaya.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget