Star Gazetesi’nin bir yazarı var; Kekeç Ahmet! İktidarı eleştiren yazılar yazamadığı için, “iktidarı eleştirenleri” kalemine dolar...
Kimi zaman savcılara, iktidardaki ağababalarına, kimi zaman da patronlara şikâyet eder...
Utanmaz, sıkılmaz, “Hâlâ bu adamı nasıl çalıştırtıyorsunuz?” diyerek, ekmekle oynar!
Zırlamaktan, b.k atmaktan başka bir şey bilmez ama kendisini “polemikçi” sanır!
Demokrasinin “d”sini hazmedemez fakat iş lafa geldiğinde ondan “demokrat” yoktur!
İspiyoncunun, jurnalcinin hasıdır; bunu yüzüne vurduğunuzda pişkin pişkin, “Bak asıl ispiyoncu, asıl jurnalci sensin” diye zırlak yazılar yazar!
***
Bu arkadaş kendisinin de kabul ettiği gibi, 28 Şubat Soruşturması’nın açıldığından henüz kimsenin haberi bile yokken, “tutuklanacak kişilerden” söz etti.
Şimdi, “Canım o soruşturmayı ve tutuklanacak kişileri herkes biliyordu, internet siteleri yazmıştı” diye kıvırıyor...
Tabii bu da “kuyruklu yıldız!”
İlk o yazdı, bir de onunla aynı gün Taraf’ın “bavulcu” yazarı...
Operasyon başlayınca da ben bu müthiş ikiliyi, “Helal olsun, nasıl da bildiler” diye “takdir ettim...”
Sonra da hukukçulara seslendim ve dedim ki:
“Yasalara göre hazırlık soruşturmaları gizli olmalıdır. Bu gizliliği ihlal edenlerin cezalandırılması gerekmez mi?”
***
İşte buna çok kızmış, Kekeç Ahmet!
Kızmaktan da öte, tırsmış!
Oturmuş benim için bir “çamurname” kaleme almış... Diyor ki:
“Kafaya koydu. İlle beni hapse attıracak... Hapse attırıncaya kadar Mustafa’dan bana rahat yok.”
Sonra benim, “laik-cumhuriyetçi-Kemalist” olduğumu vurgulayarak, küçümseyici, aşağılayıcı sözleri ipe dizmiş! Ne terbiyesizliğim kalmış, ne de “her polemikten dayak yiyerek” çıktığım... Ardından da sormuş:
“Mustafa, aynı zamanda bir sosyalist... Duruşu, tavrı, emeği kutsayan acıklı bakışlarıyla, ‘Ben bir sosyalistim’ diye bağırıyor ama Bir insan hem sosyalist hem Kemalist nasıl olur? Böyle bir şey olur mu?”
Bu sorunun yanıtını elbette veremez Kekeç Ahmet!
Çünkü ne ‘çağdaş sosyalizm’den nasibini almıştır, ne de “Kemalizm” hakkında “darbecilik” yaftasından öte beş paralık bilgisi vardır!
Sadece çamur atar, aklınca dalga geçer...
Son yazısında elinde yeterli malzeme kalmamış olmalı ki; sözü romancılığıma da getirmiş:
“Nasıl bir romancı? İyi olmadığını tahmin ediyorum. Enis Batur’un ifadesiyle söylersek, ‘İyi olsaydı duyardık...’ Fakat, benim anlayamadığım husus şu: Bir insan, içinde ‘yandaş’, ‘cemaat uşağı’, ‘Padişah kulu’, ‘lafı kıçından anlayan adam’ türünden ayıp ifadelerin geçtiği yazılar yazdıktan sonra, nasıl romana oturup aşklardan, ayrılıklardan, çiçeklerden, kuşlardan söz edebilir? Hem en kaba laflarla sağa sola şarlayacaksın, hem de ‘rica etsem saçımı okşar mısın’ diye acıklı ve mahviyet barındıran laflar edeceksin! Bu nasıl oluyor Mustafa? Daha doğrusu, oluyor mu?”
***
Oluyor Kekeç Ahmet; oluyor!
Bilmemek değil, öğrenmek ayıp; madem yazmaya meraklısın, oku da öğren...
Sadece kulaklarını dikleştirip “duymak” için bekleyeceğine, biraz olsun gözlerini açıp okusaydın, “toplumcu gerçekçilik” diye adlandırılan böyle bir edebi akım olduğunu bilirdin...
Bu akımda; çirkine, “çirkin” denir, “padişah kulları”na da “padişah kulu...”
Söz meclisten dışarı, “b.k”a da “b.k...”
Senin gibi söyleneni çarpıtanlara ise, “Lafı kıçından anlıyorsun” denir doğal olarak!
Cemaate yağ çekmekten başka bir amacı ve fonksiyonu olmayanların adı da “Cemaat uşağı”dır...
***
Aydın onuru taşıyan, bundan tırnak ucu kadar nasiplenen hiç kimse, okumadığı bir kitaba asla pislik atmaz senin yaptığın gibi...
Önce okur, Kekeç Ahmet...
“Canım; iyi olsaydı duyardık” teranelerine sığınıp “kulaktan duyduklarıyla” değil... Emekle, göz nuruyla, beyin gücüyle “fikir” sahibi” olur gerçek aydın!
Sen ise “duyarsın” sadece... Çevren “cemaat”ten ibaret olduğu için de onlardan duyar, onların istediği gibi yazarsın!
Bu yüzden, “ispiyon” yazılarının da “mesnetsiz çamurnameler”in de âlâsı senin kaleminden çıkar...
***
Dediğin gibi ben polemikten, molemikten anlamam Kekeç Ahmet!
Duyduklarımı değil; okuduklarımı, düşündüklerimi, gördüklerimi yazarım!
Bu yüzden de senin bildiğin köşe yazarlarına da benzemem, romancılara da...
Senin dünya görüşün, adalet duygun, hak anlayışın ise ortada:
Yasaları yok sayıp; gizli soruşturmaları aşikâr edersin, “Şunlar tutuklanacak” diye yazılar döktürürsün, “muhbir” ben olurum!
Okumadan, roman eleştirisi yazarsın; “cahil” ben olurum!
Tüm bunları “polemekçilik” adına yapar ve çuvallarsın; “dayak yiyen terbiyesiz” ben olurum...
***
Ben sana daha ne diyeyim; Kekeç Ahmet?
Şifanı Allah versin!
*****
ŞIMARIKLIK!
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin beş TEDAŞ işçisinin öldüğü gölette “sözde” incelemelerde bulunmak için Erzurum’a gitmiş...
Burada kendisini gördüğü için sevindiğini söyleyen 60 yaşındaki bir vatandaşa, “Nereden bileyim sevindiğini, hadi bir takla at ya da oyna da göreyim” demiş...
Bunun üzerine de o vatandaş, davul zurna eşliğinde oynamaya başlamış...
Sayın Bakan:
Yaptığınız şey, “şımarıklık”tır, “iktidar sarhoşluğu”dur!
Bugün “oynamak zorunda kalan” seçmen, günü geldiğinde sandıkta öyle bir “tokat” atar ki; eşekten düşmüşe dönersiniz!
Yazın bir kenara...
*****
GÜNÜN SORUSU
Partisini tarihin mezarlığına gömen, hakkında açılan davadan sonra da birdenbire en ateşli AKP destekçisine dönüşen, hatta eski seçim bölgesine gidip, “Beni sevenler AK Parti’ye oy versin” diye çağrıda bile bulunan eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’a cezaevi yolu göründü... Yargıtay, Susurluk Çetesi’nin yöneticisi olduğuna dair mahkeme kararını onadı... Sorum kendisine:
Değdi mi?
Yorum Gönder