Milletvekiline Sahip Çıkamayan Başkan! - Orhan Birgit

23 Nisan’da 92’nci yılını dolduracak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendisini seçmiş olan halkın egemenliğinin kayıtsız şartsız temsilcisidir.
Yasaları yapan da, cumhurbaşkanını seçen de, yürütme erkine güvenoyu verip vermeme yetkisini taşıyan da odur.
Gelin görün ki, son genel seçimlerde halkın egemenliğinin temsilcileri arasında seçilmiş bulunan 8 milletvekilimiz, ceplerinde mazbataları ve TBMM Başkanı’nın imzası ile verilmiş kimlik kartları da olduğu halde, ant içememişler, görevlerine de başlamaları şöyle dursun; bulundukları tutukevlerinden serbest bırakılmamışlardır!
Dünkü Milliyet’te, gazetenin deneyimli Ankara Temsilcisi Fikret Bila’nın, bu milletvekillerinin durumu hakkında TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek ile yaptığı bir yol hasbıhalinde alınmış olan yanıtlar, yüce Meclis’i egemenliğin tek temsilcisi olarak görenler için üzücü ve ürkütücüdür.
O yol hasbıhaline AKP, CHP ve MHP’den de katılmış olan milletvekillerinin, tutuklu 8 üyenin durumu hakkında farklı görüşleri var.
CHP milletvekili ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ki önceki Türk yargıcı Rıza Türmen, Meclis Başkanı’na, ünlü Silivri Cezaevi’ni ziyaretinden edindiği gözlemleri anlatıyor.
Hasta tutukluları ziyaret ettiklerini, emekli Orgeneral Ergun Saygun ile yine emekli Rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun ağır hasta olduklarını gözlemlediklerini söylüyor. O gözlemlere göre Silivri Devlet Hastanesi’ndeki hükümlüler koğuşu “bir felakettir, insanlar orada ölüme terk edilmiş haldedirler”.
Türmen, devlet protokolünde Cumhurbaşkanı’ndan sonra ikinci sırada yer alan, yokluğunda Cumhurbaşkanı’na da vekâlet edebilen Cemil Çiçek’e,
“TBMM Başkanı olarak bu duruma el atmanız lazım” diyor.
Aldığı yanıt, benim gibi egemenliğin kayıtsız koşulsuz TBMM’nin elinde olduğuna inananlar için şaşırtıcıdır:
“Ne yapabilirim Sayın Türmen. Bilebildiğim kadarı ile hem cezaevi reviri hem de yakındaki hastanelerde sağlık hizmeti alabiliyorlar galiba.
Bana yansıtılan konularda da yardımcı olmaya çalışıyorum.”
Rıza Türmen bu paket yanıttan elbette tatmin olmadığı için ısrarını “Efendim, revir veya Silivri Devlet Hastanesi’nden verilecek hizmetle çözülecek gibi değil.
Sayın Saygun’un çok ciddi kalp ve böbrek sorunları var. Sayın Hilmioğlu da çok ciddi hasta. Gidin ziyaret edin” diye Başkan’ı uyarmaya çalışıyor.
Bırakınız TBMM Başkanı olmayı, Cemil Bey’in bir insan olarak bu soruya teşekkürle yanıt vermesi ve ilk fırsatta o ziyareti yapacağını söylemesi beklenirken, söyledikleri gerçekten hem şaşırtıcı hem de üzücü olmuştur:
“Sayın Türmen, tabii hangi birini ziyaret edeceksiniz. O konunun başka sorunları da olur. Benim Meclis Başkanı olarak yetkilerim belli!”
“Hangi birini ziyaret edeceksiniz” sözleri, Sayın Başkan’ın ülkenin tutukevlerinde demir parmaklıklar ardında bulunan kişilerin çokluğunu da itiraf etmiş olmasının kanıtı olarak gösterilebilir. Ancak Parlamento Başkanı’nın sadece bir insan olarak değil; deneyimli bir milletvekili ve aynı zamanda TBMM Başkanı olarak da başka sorunların çıkabileceğinden endişe duyduğunu ima etmiş olmasını anlamak zordur.
Akıllara gelen soru, yoksa böyle bir ziyaret başkaları tarafından hoş karşılanmaz mı şeklinde yorumlanır ki; o zaman Yasama Meclisi Başkanı’nın gerçekte yürütmenin başının emrinde olduğu kuşkusunu akıllara getirir.
Cemil Çiçek’in Meclis Başkanı olarak belli olduğunu söylediği yetkiler içtüzükte yazılı olanlarla da sınırlı değildir. TBMM Başkanı’nın parlamento dışındaki ağırlığı, Meclis görüşmeleri ve yönetimi için içtüzüğün belirlediklerinden daha fazla olduğu, kendisi tarafından da benimsenmelidir.
Bu nedenle seçilmiş tutuklu milletvekilleri için topu, Başbakan’la sözbirliği yapar gibi, bu 8 üyeyi aday gösteren partilerin yetkililerine atmaya kalkışması da üzücüdür.
Tutuklu milletvekillerinin adaylıkları ilçe, il seçim kurullarından geçmiş, Yüksek Seçim Kurulu’nca da onaylanarak kesinleştikten sonra milli iradenin beğenisine sunulmuştur.
Herkese ve o arada Sayın TBMM Başkanı’na düşen, o iradenin önünde başka bir seçeneğin bulunmadığıdır. AKP’nin bu 8 milletvekilinin adaylığı henüz kesinleşmeden önce tek itiraz girişimi olmadıysa, kimin suyu yokuşa akıtma hakkı var?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget