Beytüşşebap ilçe merkezindeki güvenlik noktalarına teröristlerce yapılan saldırıda 10 güvenlik görevlisi daha şehit oldu.
Tek taraflı savaş tüm şiddeti ile devam ediyor.
PKK’lılar geçerken, askeri lojmanlardan Türk bayrakları indiriliyor.
Askeri araçların önüne PKK bayrakları asılıyor. Ama iktidarın da muhalefetin de kılı kıpırdamıyor.
Muhalefet boş işlerle uğraşmaya devam ediyor…
Şu anda sorulması gereken can alıcı soru şu: Ülkemiz, Birinci Dünya Savaşında, emperyalistler tarafından işgal edildiğinde, İstanbul Hükümetinin karşısında bugünkü muhalefet olsaydı, “mücadele bayrağı”nı açabilir miydi?
Kurtuluş Savaşını kazanabilir miydi?
Kesinlikle, “HAYIR…”
Neden?
Çünkü muhalefetin bir “hedef”i yok.
Programı yok.
İlkesi yok…
Cesareti yok.
Mustafa Kemal Atatürk gibi kararlı, dik duruşu yok.
Hiçbir yabancı güç için asla “Geldikleri gibi giderler” diyemiyor.
Arada bir yanılıp, yazılıp ABD’ye çatsa da antiemperyalist ve “Tam bağımsızlıkçı” değil.
“İktidar olma” sorunu yok. CHP Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey dışında herkes yerinden, maaşından, hayatından memnun… Ona milletvekili maaşı 2 gün (!) yetiyormuş çünkü. Ya 700 TL maaş alıp, bu parayla çoluk çocuk okutan, bir de kira ödeyen emekçiler ne yapsın?
En iyisi, bu konuya şimdilik hiç girmeyelim.
Ve sözümüze kaldığımız yerden devam edelim.
Ne diyorduk? Muhalefet, rüzgâra göre yön değiştiriyor. Evet, yön değiştiriyor…
Bugün “ak” dediğine, yarın “kara” diyor.
Örneğin, bir zamanlar meydanlarda Apo’yu asması için Recep Tayyip’e ip atan, “Habur Olayları” sürecinde onu “İhanet”le suçlayan MHP Genel Başkanı bugün, hem kendi söylediklerini, hem AKP’nin Kürt Açılımları yaparak, teröristlere cesaret vermesini unutmuş görünerek, ona “Korkma, sen yoluna devam et, teröre karşı ülkücüler arkanda…” sözünü veriyor.
Sanki ortada teröre karşı “yoluna devam edenler” varmış gibi…
Devlet Bahçeli, “Teröre karşı” Recep Tayyip’in arkasında da, bakalım Başbakan terörün karşısında mı?
MHP Genel başkanı, BOP planı içerisinde Erdoğan’ın “Diyarbakır’ı bir yıldız yapacağız” hayalini ve istihbaratçılarının “Sizi rahatsız eden vali, kaymakam varsa, bize şikâyet edebilirsiniz” diye teröristlere seslenişini unutmuş görünüyor.
CHP Genel Başkanı ise, “Buradan açıkça çağrı yapıyorum: Bir kişinin daha şehit olmasını istemiyorum. Getirsin çözümlerini, eksiksiz destek vereceğiz. Bizim kapımız her zaman açık, hiçbir zaman kapatmadık…” diyor.
Doğru. MHP de CHP de AKP’ye kapılarını hiç kapatmadılar.
MHP’nin de, CHP’nin de kapıları AKP’ye hep açık kaldı. Düştüğü yerde onu kaldırdılar. Ona koltuk değneği oldular. Zora girdiğinde, çözümler üretip, elinden tuttular.
Türklüğü Anayasadan silmek üzere, Anayasa masasına dostça, kardeşçe, güle oynaya, düğün havası içerisinde, hep birlikte oturdular.
Zaten kalkmaya da hiç niyetleri yok.
Ama bu arada yanlış anlaşılmamak için, bir noktayı burada hemen açıklamak gerekiyor:
Bugün CHP içerisinde Türkiye’nin gerçeklerini görüp, bilen ve Kemalist çizgide aslanlar gibi mücadele veren onlarca milletvekili var.
Bizim sözümüz ve eleştirimiz onlara değil.
Biz diyoruz ki, muhalefet iktidarı eleştirme ve denetleme görevini hakkıyla yerine getirip, yığınlara öncülük, kılavuzluk yapamamaktadır.
Çözüm üretememektedir.
Dişe diş mücadele verememektedir.
SOROS MUHALEFETİ YAPMAKTADIR.
“Yandaş Muhalefetçilik” oyunu oynamaktadır. ABD’nin oyuncağı olmuş, Kuzey Irak’a adımını bile atamayan ama durmadan komşularına saldıran, ülkesinin Güneydoğu’sunu haramilere teslim eden, teröristlerle Oslo’da kapalı kapılar arkasında gizli görüşmeler yapan bir iktidardan nasıl bir çözüm beklenir?
Gerçek olan şudur ki, bugün, halkın muhalefeti günümüzün muhalefetinden bir adım öndedir. Halk, onların bir adım önünde yürümektedir.
PKK – BDP kucaklaşmasını ne CHP, ne MHP milletvekilleri yargıya taşıdı. Bu görevi Siverekli bir bakkal, Mahmut Çakır yerine getirdi. Nöbetçi savcıya başvurdu. Dilekçesinde:
“Şehit haberlerinin art arda geldiği bu günlerde, milletin vergisiyle maaşını alan BDP’li vekillerin, askeri, polisi şehit edenlerle kucaklaşıp öpüşmesi bir vatandaş olarak çok ağırıma gitti…” diyor.
Şehit Erdoğan Sönmez’in babası ise, “Benim vergimle TBMM’de PKK para alıyor. Dağda da gidip PKK ile kucaklaşıyor. Mermimiz yoksa Türkiye Cumhuriyeti için canımızı verelim. Ben Kürt’üm. PKK’yı sevindirmemek için ağlamayacağım…” diyerek feryat ediyor.
Muhalefeti ile iktidarı ile bebek katili için, “VİLLA HAPSİ” isteyenler bu konuşmalar karşısında biraz olsun utandılar mı acaba?
Tabi, utanma duyguları kaldıysa…
Son sözümüz şu:
Bakkal Mahmut ÇAKIR’lar, şehit babası SÖNMEZ’ler, bu ülkede olduğu sürece ne ABD ne AB, ne AKP ne PKK amacına ulaşamayacaktır…
Ali Eralp
Yorum Gönder