AKP dış politikası, öyle bir izlenim veriyor ki Türkiye Cumhuriyeti, Tahran, Irak merkezi hükümeti ve Şam ekseninin karşısında “stratejik bir tehdit” ekseni oluşturan bir konuma düştü. PKK’nin bu durumlardan yararlanmasına vesile oldu, örgütte yeni bir hareketlenme başladı.
Adına “Kürt”, “terör” ya da “Güneydoğu” sorunu deyiniz, Türkiye’nin uzun yıllardır süren bir sorunu var.
PKK ile Türkiye Cumhuriyeti’nin sivil, asker tüm unsurları arasında 1984 yılında başlayan çatışma sürüyor ve 28 yılını doldurdu.
Bu çatışma ya da “alçak yoğunluklu stratejik savaş” kimi zaman çok alt düzeylere indi, kimi evrelerde ise üst düzeylere tırmandı.
Örneğin 1999 yılında, Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi sonunda, PKK tek yanlı ateşkes dönemine girdi ve terör olayları hemen hemen yok olma noktasına geldi.
Özellikle 2003’te ABD’nin Irak’a askeri güçle girmesinden sonra, PKK terörü yeniden yükselişe geçti. Kuzey Irak’ta kendisine dost bir bölge ve güç yaratmak isteyen ABD’nin uyguladığı politikalar sonunda PKK’nin Kuzey Irak’taki varlığı korumaya alındı. PKK, 1999’da ara vermek zorunda kaldığı şiddet eylemlerine 2004’te yeniden başladı.
O günden bugüne kadar geçen 8 yıllık sürede, AKP iktidarının aldığı çelişkili kararlar, PKK için yeni zeminler yarattı, yeni fırsatların doğmasına vesile oldu.
Malatya-Kürecik üssünün kurulması İran’ı tedirgin ederken, Suriye’ye karşı uygulanan politikalar Güneydoğu sınırlarımızda yepyeni kargaşaların zeminini yaratırken, PKK için yepyeni fırsatların da doğmasına neden oldu.
Son 6 aydır, Suriye’deki karmaşa ve Ankara’daki siyasal iktidarın özellikle “Müslüman Kardeşler’le dayanışma” izlenimi veren Suriye politikaları PKK’de yeni bir hareketlenmeye neden oldu.
Davutoğlu liderliğindeki AKP dış politikası, öyle bir izlenim verdi ki Türkiye Cumhuriyeti, Tahran, Irak merkezi hükümeti ve Şam ekseninin karşısında “stratejik bir tehdit” ekseni oluşturan bir konuma düştü. PKK’nin bu durumlardan yararlanmasına vesile oldu, PKK’de yeni bir hareketlenme başladı.
PKK’nin 23 Temmuz’da Şemdinli’ye saldırması, orada mevzi tutmaya bir özerk alan yaratmaya çalışması, iki gün önce Beytülşebap kaykamamlığını ele geçirmek isteyişi, bölgede süreklilik kazanan bir savaş ortamı yaratıyor.
Sonuçta AKP hükümetince uygulanan politikalar PKK’ye büyük fırsatlar sunmaya başladı.
Türkiye doğuda İran’a, güneyde merkezi Bağdat hükümetine ve Suriye’de Şam yönetimine karşı izlenen politikalar üzerinde yürürken, onların da kendilerini korumak için ellerindeki hazır güç PKK’yi kullanmalarının, dış politik koşulların doğasına aykırı gelmediğinin bilinmesi gerekir.
Şemdinli’den sonra Foça’da, daha sonra da Gaziantep’te ve Beytülşebap’ta “icra edilen” operasyonlar tesadüfi değildir.
Sivil ölümlere de neden olan bu saldırıları bir taşeronluk olgusu içinde ve bu geniş tablo çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Sorunun çözümü
30 yıldır süren PKK terörü konusunda herkes bir çözüm önerisinde bulunuyor. Kimisi “âkil adamlar” diyor, kimisi “Meclis toplansın” diyor, Batı dünyası da “bir çözüm üzerinde uzlaşın” diyor.
Kimisi, üniter yapı korunsun, ama Kürt sorunu çerçevesinde özgürlükler genişlesin diyor. Oysa PKK ve Kürt sorununun TBMM’deki temsilcisi niteliğindeki BDP, Güneydoğu’da 8-10 ilin kendilerine verilmesini istiyorlar ve bunu artık açık bir söylemle ortaya getiriyorlar.
Özerk bir bölge, bağımsız bir meclis kurmayı ve bu bölgede tüm doğal kaynakların yönetiminin kendilerine devredilmesini istiyorlar. Bunun anlamı, Türkiye parçalanmalı, işte o zaman PKK ortadan kalkar diyorlar.
Türkiye’den koparılmak istenen bu bölgenin doğal kaynaklarına bakmak gerekir.
Geçenlerde, Hakkâri ilinde önemli oranda petrol kaynakları bulunduğunu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız açıkladı.
Ancak hemen ardından, bu önemli kaynakların PKK yüzünden işletilemediğini ve değerlendirilemediğini belirtti. Enerji Bakanı’nın bu açıklamasına hemen kızıp, sert yanıtlar vermemeliyiz. “Nasıl olurmuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içindeki bir bölgede TC nasıl sondaj yapamıyor, nasıl o kaynakları işletemiyor?” diyerek celallenmemeliyiz.
Doğal kaynaklar ve sorular
Tersine bunun nedenleri üzerinde durmalıyız. Şimdi aşağıdaki sorular önemlidir ve bizi ciddi bir analize götürür.
• Kuzey Irak özerk bölgesi neden kuruldu?
• Kuzey Irak özerk bölgesindeki doğal kaynakların denetiminde merkezi Irak hükümeti neden etkin olamıyor?
• Kuzey Irak bölgesinden çıkan petrolün Bağdat merkezi yönetiminin etkisi dışında Türkiye üzerinden dışa açılmasının nedenleri nelerdir?
Hemen ardından da şu soruyu sormalıyız:
• Türkiye’nin sahip olduğu doğal kaynakların yoğun olduğu Güneydoğu coğrafyasında her gün çoğalan terör olaylarının bu doğal kaynaklarla bağlantısı var mıdır?
Bu bağlamda, özellikle bu coğrafyanın TC Merkez Hükümeti yerine uluslararası büyük finans merkezlerinin denetimine girmesi yönünde Kuzey Irak’taki Kandil’in rolü var mıdır?
Yukarıda belirtilen bu bağlantıların terör olaylarındaki etkisi nedir?
Tüm bu sorular, gerçekçi olarak yanıtlanır ve analiz edilirse, “Kürt sorunu” ya da “Güneydoğu sorunu”nun çözümünde TC, PKK, BDP’nin dışında uluslararası aktörlerin etkileri kabul edilecektir.
Bu sorunun (Kandil, PKK, Kuzey Irak gibi) temelinde, Batılı devletlerin PKK’ye ve kadrolarına silah, lojistik ve siyasal destek sağlayan politikaları gözden uzak tutulamaz.
30 yıldır çözülemeyen PKK ve terör tablosuna, şimdi bu önemli doğal kaynakların denetimi yanında, doğudaki İran’ın ve güneydeki Suriye’nin milli çıkarları da girmiş bulunuyor.
Türkiye daha çetin günlere doğru gitmektedir. Her kesimin Türkiye’nin ulusal çıkarlarına sahip çıkması ve duyarlı olması gerektiği çok kritik bir dönemden geçiyoruz.
Yorum Gönder