“Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler, önce onurlarını, sonra özgürlüklerini daha sonra da geleceklerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”
Bir önceki yazıda çalışmadan, kısa yoldan başarı arayan nesilleri yetiştirme konusunda televizyonun etkilerinden bahsetmiştik. Atatürk’ün son kısımda yer alan “geleceklerini kaybetmeye mahkûmdurlar” sözü ise olayın ciddiyetini ortaya koymakta.
Bizler her ne kadar çalışmaktan, yorulmaktan bahsetsek de dizilerde model aldıkları kahramanlar gibi tek dokunuşla her şeyi değiştireceğine inanan miniklerimiz mevcut. Bunun örneğini de “Sihirli Annem”, “Acemi Cadı”, “Selena” gibi çocuk dizilerinde görmekteyiz. Hemen hepsinin büyü, sihir ve benzeri yeteneklerle kısa yoldan her şeye sahip olunacağı fikri üzerinde temellendirildiğini görüyoruz.
“Lise Defteri”, “Kızlar yurdu”, “Kampüsistan” gibi şu an yayında olmayan yapımlarda ise lise ve üniversitede yaşananların izleyiciye yansıtılmasında pekte farklı bir dil göremiyoruz. Yine aynı mesajları bu dizilerde de görmekteyiz. Liseye son model pahalı arabalarla gelen gençler, dersle ilgili tek bir karede dahi görünmemekte. Ders dışında her alanda gördüğümüz bu gençler, hayatı yaşama, gününü gün etme, en güzel kızları elde etme gayesindeler. Diğer örneğimiz “Kampüsistan”da ise Anadolu’nun ücra bir yerinden gelen içine kapanık, efendi ve çalışkan kızı birkaç bölüm sonra erkeklerle sarmaş dolaş gezen, birden sosyalleşen biri olarak görüyoruz.
“Arka Sıradakiler” ise adından da anlaşılacağı üzere olayları arka sırada oturanların gözünden anlatmakta. Her ne kadar dostluk, birliktelik mesajı verilmeye çalışılsa da bu mesaj, bıçaklamalar, adam kaçırmalar, aynı anda âşık olunan kızlar, hamile kalmalar, meslek olarak hayat kadınlığını seçenler gibi mesajların yanında biraz sıradan kalıyor sanırım.
Toplumun eğitim sistemine o kadar uzak ki bu yapımcılarımız, dizilerde öğretmenler hala “sözlüye kaldırırım”, “düşük not veririm”, “sınıftan atarım” gibi tehditlerle öğrenciyi korkutmakta, “çıkarın kâğıtları sınav yapacağım” diyecek kadar eğitim sisteminden bihaber yarattıkları karakterler… “Açın kitabı şu sayfaları okuyun” diyecek kadar da öğretmenlikten uzak tabii ki...
Sevgililer günü için sınıfta kutlama düzenleyen tarih öğretmeni, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşını anlatmadan geçebilecek, “hoca camide” diyebilecek kadar içinde bulunduğu toplumun kültürüne uzak ne yazık ki…
İncelediğimiz örneklerde aynı temalar başarıyla zihinlere kazınmakta gördüğünüz gibi… En ücra köylerde, kerpiç evlerin dahi çatısında 2-3 tane çanak anten gördüğümüzü de göz önüne alırsak tehlikenin nerelere ve ne yaşlara kadar indiğini fark etmemiz gerekiyor.
Bunlar hakkında bilgi sahibi olmak için haftalarca izlemeye gerek yok, gerçekten çocuğunun geleceğini düşünen, onun bu kültür soykırımından en hafif kayıpla geçmesini isteyen dostlarımız için tek bir bölüm hatta tek bir sahnesi bile yeterlidir içeriği hakkında bilgi sahibi olmak için...
Aslında yapılması gerekenleri hepimiz biliyoruz. Çözüm önerisi falan sunmayacağım. Onları eğitmeden önce onlar için etkili bir model olun nelerin değiştiğini zaten göreceksiniz.
Yaşanan bu kültürel yozlaşmada hepinize sabır, çocuklarımıza da kuvvet diliyorum…
Ömer YILDIZ
Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46
Sayfa: http://www.facebook.com/omeryildizyazilari
Yorum Gönder