Yazılarımda dizileri, televizyon programlarını ve toplumu yozlaştırmayı kendisine görev edinen kişileri eleştirdiğimi takip edenler bilirler. Eğitim sisteminden, eğitimcilere düşen görevlerden bahsettiğimiz yazılarda oldukça fazla... Ayrı ayrı ele aldığım bu konuları bu yazı serisinde bir araya getirerek, dizilerde ve televizyon programlarında öğrenciler, eğitimciler, yöneticiler topluma nasıl sunuluyor buna değinmek istiyorum.
Bilinen tanımıyla eğitim: “Bireylerde istendik davranışlar meydana getirme sürecidir.” Peki, öğretmenlerimiz çocuklarımızda bu davranışları meydana getirirken diğer etkenler bu amaca ne kadar hizmet ediyor? Programlarda, dizilerde öğrencilerin model aldığı kişilerin davranışları ne kadar istendik?
Kitle iletişim araçları içerisinde, çocuklarımız üzerinde en büyük etkiye sahip olan televizyon, bu hepimizin malumu… Büyükleri bile bu kadar etkileyip, dizide ölen karakter için Türkiye’nin her köşesinde sela verdiren, gıyabi cenaze namazına duran bir toplumda, izlediği çizgi film kahramanı gibi “seni seçtim pikaçu” deyip balkondan atlayan çocuklara şaşırmamak gerekiyor sanırım. Çünkü onun zihninde, televizyonda gördüğü her şeyi gerçekmiş gibi algılama eğilimi mevcut.
Hal böyle olunca çocukların, ekranlardan yansıyan öğretmen ve öğrenci profillerini gerçekmiş gibi algılaması kaçınılmaz bir hal almakta. Davranış kazandırmada televizyonun yer yer okul eğitiminin dahi önüne geçtiğini de sanırım kimse inkar edemez.
Yakın zamanda yayınlanmış veya yayınlanmaya devam eden dizilere baktığınızda çelişkileri çok daha rahat görebilirsiniz. Verilen eğitimle, ekrana yansıyanlar arasındaki uçurum, aslında dikkat edilmesi gereken bir husus iken, kahkaha efektleri ile bastırılan bir komedi halini almış bulunmakta.
“Hayat Bilgisi” adlı dizide, sınıfın çalışkanlarına “inek” muamelesi yapılması, öğretmenlerin önemsiz kişilermiş gibi sunulması, kız erkek ilişkilerinin ana tema olduğu ve okul müdürünün yanından para sayma makinesini ayırmayan, menfaatçi, çıkarcı, eğitimi önemsemeyen biri olarak gösterilmesi örneklerden bir tanesi…
Haylazlığı, gününü gün etmeyi, kısa yoldan sınıf geçmeyi, kopyayı, yine kısa yoldan başarı elde etmeyi marifet sayan bir anlayışla çekilen bu dizilerden çocuklarımızın etkilenmeyeceğini, sonuçta bunun yalnızca bir dizi olduğunu düşünmek fazla iyimserlik olmaz mı sizce de? Altında yatan “çalışmadan da başarılı olunabilir” mesajını görmezden gelmek çocuklarımıza yapılacak en büyük kötülük değil midir?
Adına eğitim, okul veya öğrenci dizisi denilen bu yayınlarda ana fikir nedense, sürekli ilişkiler yaşayan, kavga eden, daha ileri gidip lise çağında çocuk aldıran, yeri geldiğinde alkol veya sigara kullanan bireylerdir ve bunların ön plana çıkarılması art niyetli olunduğunun kanıtıdır kanaatimce.
Eğlence tabii ki toplumun olmazsa olmazı; televizyon dizileri ise çoğumuz açısından artık vazgeçilmezler arasında… Her yayın döneminde en az bir öğrenci dizisi ve yine en az bir tane sinema filmiyle karşılaşmaktayız. “Çılgın Dershane” cinselliğin bol olduğu, kız erkek ilişkileri öylesine sıradanlaştığı, öğretmenleri tam anlamıyla aptal yerine koyan, gittikleri tatil köyünde mayolarla gününü gün eden tipler gözümüze sokulmakta… “Sınav” filmi ile üniversite sınav sorularını çalmaya uğraşan, bunun için Amerika’dan Van Damme’yi bile getirtecek kadar gözünü hırs bürümüş öğrenci örnekleri çocuklarımıza sunulmakta…
Diğer yazımızda bu konuyu daha detaylı ve örneklendirerek incelemek hem öğretmenlerimiz hem de öğrencilerimiz açısından faydalı olacaktır.
Ömer YILDIZ
Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46
Sayfa: http://www.facebook.com/omeryildizyazilari
Yorum Gönder