28 Şubat 1997'de toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nda alınan kararlar, 'postmodern darbe' olarak nitelendirilip soruşturma başlatıldı.
Ben de yıllardır bu sürecin soruşturulmasını istiyordum. Çünkü; darbe; ülkeye yapılmış en büyük ihanetter ve gözümde de darbecilerin tümü haindir.
Ama sadece 28 Şubat değil bunun öncesinin ve sonrasının da soruşturulması gerekiyor. Çünkü; 28 Şubat; aslında 12 Eylül darbesinin dalga dalga vuran artçı şoklarından birisidir. Bunun öncesinde kamuoyunu yönlendirip siyasete yön vermek amacıyla yapılan Sivas-Madımak katliamı var; Gazi olayları var. Onlar aydınlatılmadan 28 Şubat soruşturulmuş olmaz. Ama hükümet 10 yıldır işin bu yönünü görmek istemiyor.
28 Şubat; işin içine basına egemen olan patronların da kullanıldığı bir psikolojik savaş operasyonu idi. Ordunun içindeki darbeci odak; ABD merkezli; İsrail destekli planı devreye soktu. Dönemin başbakanı rahmetli Erbakan İslam ülkelerini birleştirmeye; İsrail'e karşı bir cephe oluşturmaya kalkışıyordu. ABD'nin denetiminde bulunacak yeni bir lidere ihtiyaç duyuluyordu artık.
Bu süreçte; Refah Partisi içinde bulunan bazı isimlerin yürüttüğü kışkırtıcı, ayrımcı, nefretçi politika da kullanılarak kamuoyu da yönlendirildi ve Refahyol hükümeti dayanaksız kaldı. Erbakan Hoca da istifa etmek zorunda bırakıldı.
O günlerde Refah Partisi'ne ve Anadolu'de oluşan İslam duyarlıklı sermayeye karşı yürütülen karalama kampanyasına karşı çıkan birisi olmama karşın; şunu yeniden vurguluyorum: 28 Şubat öncesinde Refah Partisi; Türkiye'yi müthiş bir gerilime sokmuştu. 1995 yılında; bu çatışma ortamına karşı, Sayın Fethullah Gülen, 'Diyalog ve hoşgörü' hareketi başlattı ve bu ortamı yaratan Sayın Erbakan'ı eleştirdi. RP'liler psikolojik savaş yürüten medyaya bol bol malzeme veriyorlardı. 28 Şubat bugün soruşturuluyor ama psikolojik harpçilere hizmet eden o Refahlılar nerede?
DAHA BETERİNİ YAŞIYORUZ
Bugün 28 Şubat soruşturmasını; iktidar karşıtlarına karşı bir sürek avına çevirmeye kalkışan bir medya ile karşı karşıyayız. 'Tasfiye Edilecek Gazete(ci)ler' başlığı altında artık kendileri gibi düşünmeyen ve yazmayanların hayat hakkı kalmadığını ilan ediyorlar. Artık herkes görüyor ki Hükümet medyası; 28 Şubat medyasını mumla aratan bir katılık içinde. 1997'lerde Refah Partisi'ni eleştirenleri hemen darbeci ilan edip hapse attırmaya kalkışıyorlar. Hatta 'Şunlar şunlar tutuklanacak!' diye konuşmalar yapıyorlar.
28 Şubat sürecinde RP'lileri sert biçimde eleştiren gazeteciler, hatta patronlarının işi için hükümetleri sıkıştıranlar da oldular ama karşı görüşten gazeteciler için 'Bunları hemen hapse atın!' diye çağrı yapan olmadı.
O dönemde çalıştığım Akşam Gazetesi'ndeki yazılarımda RP'nin tutumunu eleştirmeme karşın; onun kapatılmasına karşı çıktım; hatta Kanal 7 için yürütülen kötüleme kampanyasını da eleştirerek bu kanalın yanında durdum.
Refahyol iktidarı düşürüldükten İstanbul Belediye Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan'a kesilen ceza için de 'Böyle bir ceza bırakın modern hukuku şeriat hukukunda bile yoktur.' diye çok sert eleştiriler yaptım.
Evet; hem RP'ye hem de Tayyip Erdoğan'ın düşüncesine karşı idim ama haksızlıklar karşısında onların yanında duruyordum.
Peki bugün AKP'yi tutan yazarlar içinde böyle vicdanlı biçimde muhalefete sahip çıkan birileri var mı?
Ne acıdır ki yok... Bugünün hükümet medyası; zalimlikte 28 Şubat'ın büyük medyasını geride bıraktı. Şu idi bu idi ama Organize işler polisi ile birlikte çalışan, kendi yalanını kitap haline getirip bununla savcılara malzeme üreten gazeteciler yoktu 28 Şubat sürecinde...
28 Şubat sürecinde basılmamış kitaplar suç delili yapılmamıştı; o dönemde onlarca gazeteci hapse konulmamıştı... Bugünkü hava; 28 Şubat'ı aratır hale gelmiş ama bazı gazeteciler bunu alkışlıyor.
Türkiye'nin kara talihi işte bu zihniyettir.
Yorum Gönder