Hani bugünün, sivil darbe hukuku kokuları fışkıran, insan hakları, hak-hukuk ihlalleri ile hesaplaşmadan, 12 Eylül’ün askeri darbe hukuku ile hesaplaşma oyunu, şovu oynuyoruz ya... 12 Eylül mağduru, ağır travmalar yaşamış insanların öykülerinin medyatik ortalığa saçılması ile yürekler çok haklı buruluyor... En aklı başında olanlarımızda bile, akılcı sorgulamayı akıl edemeden, medyatik bilinç yanılsaması ile olumlu hak-hukuk arayışları adına bir şeyler yapılmakta olduğu duygusu yaratılıyor... Akılcı sorgulamayı edinme şansını yakalayamamış kuşaklar, çoğunluk adına, gerçekle sanalın tersyüz edilmesi, güdülenme yüzde yüz amacına ulaşıyor...
Bugünün sivil iktidarı sorumluluğunda, ele geçirilmiş, denetlenen özel yargı eliyle insan hakları, hukuk ihlallerinin varlığı yok sayılamasa da hafife alınıyor, hak-hukuktan yana toplumsal duyarlılık, tepki bastırılmış oluyor... 12 Eylül askeri darbesi, hukuku, insan hakları ile hesaplaşma şovunda kapının önünde çok haklı, çok ağır mağdurların da içlerinde olduğu büyük kalabalıklar oluşur, medya gündeminin odağına oturtulurken, bugünün sivil darbe hukuku içeriğini kazanmış, bugün yaşandığı için çok ciddiye alınması gereken çok ağır insan hakları, hukuk ihlallerine, duyarsız, ilgisiz, boyutlarından bihaber, medyatik güdülenmiş, bir toplum gerçeği yaratılmış oluyor. Silivri duruşmalarını hâlâ bir avuç gazeteci, inançlı yakın dost, akraba izliyor...
Yinelemek zorundayım, 12 Mart, 12 Eylül askeri darbe hukuku uygulamalarını içinden, haberci gazeteci olarak da izlemiş biri olarak, özellikle solu, demokratik örgütlenmeleri silindir gibi ezmeye, yeni liberalizmin hizmetinde arka bahçe ülke yaratmaya yönelik ideolojik boyutlu büyük operasyonun on binlerin yargılanması, tutuklu cezaevlerinden geçirilmeleri, ağır işkence boyutları vardı... Şov davanın askeri darbelerin bu asıl amaçları, bugünkü iktidarların önünü açmış ideolojik boyutları ile hesaplaşmak gibi bir niyetinden söz etmek bile aptallık. Seçim sandığı yerinde, her anlamda demokrasinin kurum ve kavramlarından koparılmış bir düzende; Türkiye’ye biçilen yeni rollere de uygun olarak Cumhuriyet rejiminin, devrimlerinin tüm değerleri, kurumları ile pusulasının bozulmasını, teslim alınmasını hedef almış bir düzenin kalıcı kılınması projesi ile yüz yüzeyiz... Karşı durabilecek, direnebilecek düşünceleri, örgütlenmeleri sindirmeye yönelik sivil darbe hukuku operasyonları gündemde...
***
Keşke Ergenekon iddianamelerinde iddia edildiği üzere, gerçekten amaç askeri darbelerle hesaplaşmak olabilseydi... Keşke insan hakları, hukuk devleti ihlalleri örnekleri ağır basmasaydı... Keşke sivil demokratik düzende aksi düşünülemeyecek, hukuk devleti icraatları, bağımsız yargı, hukuk düzeni içinde, askeri darbelerden sorumlu olanlar, suç-ceza ilişkileri kurulmuş olarak yargılanabilselerdi... İktidar-cemaat cephesinin iddia ettikleri gibi askeri darbeler olasılığını tarihe gömecek, ibret olacak, sivil yargılama örneklerine tanıklık etseydik... Bu kez ileri demokrasi adına, kindar-dindar cephenin hedef aldığı ne kadar düşünce, değer varsa, onları yok etmek, dik duruşu, olası her türden muhalefeti dümdüz etmek adına hukukun katledildiği uygulamalarla yüz yüze kalmasaydık...
Yine bir kez daha yineliyorum, askeri darbeler hukukundan farklı olarak bugünün insan hakları, hukuk ihlallerinde çıplak işkenceler, kanıtlı vahşet uygulamaları yok... Sanal demokrasi, insan hakları, sivil kimlik maskesi ile çok uyumlu, çok profesyonel, medyatik kamuflajı çok başarılı yeni yöntemler, stratejiler söz konusu... Hemen görülebilecek çıplak hukuk dışılıklar bile yok... Kültürümüze, insanımıza çok daha ağır olumsuz baskı aracı olabilecek, sindiren tecrit yöntemlerinin bini bir para...
Haberal’ı, babasının ölümünde yanında olmamasından sonra, yaşarken helalleşemediği annesinin cenazesinde ekrandan gördünüz mü? İçeri girdiğinde dünya çapında bir ünlü cerrah olduğunu anımsıyorsunuz değil mi? O eller artık o büyük ameliyatları yapabilir, canları kurtarabilir mi? Balbay’la aynı davada yargılanan eski Rektör Hilmioğlu’nu tutuklanmadan önce de şahsen tanımış olarak gözlerine bakamıyor, uzaktan sağlığını soramıyorum... Çünkü uzman bilim insanı olarak tutukluluğundan bu yana yıllardır sağlık sorunları ile ilgili yapılmayan tedavinin yıkıcı sonuçlarını en iyi o biliyor. Kendisi ve avukatlarının sayısız başvurularına yanıt verecek vicdan, insanlık nerede? Silivri tutukluluklarının ilk yıllarında bilimsel gereklilik çerçevesinde cezaevi doktorlarının yaptıkları sevkler, hastanelerden verilen raporlar, tedavi uygulama kararları, o doktorların sürgünlerine yol açınca, tutukluların sağlığını, canını gözetmek, cezalandırılacak suça dönüşmüş oldu...
Bir de askeri darbe hukuku dönemlerinde görmediğimiz, sivil darbe hukuku düzeninde hukukumuza girmiş gizli, itirafçı tanıklıklar üzerinden temellendirilmiş iddianameler, suçlamalar olgusu var ki... Deli saçması, can yakma boyutunu algılamak için lütfen duruşmaları izleyin...
Yorum Gönder