ÇOKTANDIR bilinen ama dış açığın artmasındaki payı artık endişe verici olmaya başlayan zayıflığımız petrol konusundadır. Büyüyen açığın yavaş yavaş da olsa kapanma eğilimine girmesine sevinirken fiyatın dünya ortalaması birdenbire arttı ve petrol yeniden düşündürücü olmaya başladı.
Sorun, medyada “dünyanın en pahalısı” olarak öne çıkarılan otomobil benzininden ibaret olsaydı, rahattan vazgeçmekle çözülmesi kolaydı. Ama petrol ürünleri çağdaş yaşamın o kadar çok alanında kullanılıyor ki onlardaki fiyat artışı başka her türlü maddedekinden çok daha etkili oluyor. Aksi gibi en önemli eksikliğimiz de o. Ham petrol üretimimiz yok denecek kadar az; hep dışalıma muhtacız.
Böyle bir ülkede, zihinler bu sorunla meşgul olmalı ve kendi topraklarımızla denizlerimizde petrol aramalarının tavsatılmasına seyirci kalınmamalı.
Tamam, sadece petrol aramaya saplanıp ülke doğasındaki başka enerji kaynaklarına sırt çevirmek elbet büyük yanlış olur. Ne var ki “petrol rezervimiz yok, olanı yeryüzüne çıkarmak pahalı” diyerek yan gelip yatmak da yanlış. Doğal kaynakları enerji üretimine çevirmenin tablosunu, arama giderlerini de içerecek biçimde göreceli hesaplarla ortaya konup tercihleri ona göre yapmak başarılamayacak bir iş değildir ve iktisat biliminin çeşitli yararlarından biri de bu olmalıdır.
Ama yine de insanların gönlü ovalarında sondaj makinelerinin çalıştığı, denizlerinin petrol platformları ve arama gemileriyle dolduğu, bu konuda havlu atmamış bir yurt görmek istemez mi?
Yeryüzündeki konumu, kaynaklarının sınırlılığı ve üzerine dikilen gözlerin çokluğu bakımından zor bir ülkede yaşadığımız kesin. Öte yandan ülkenin güzelliği, vazgeçilmezliği de kesin. Bırakmak isteseniz o sizi bırakmaz, kendine çeker.
İyisi mi, böyle bir ikilemin reddedilmez ilginçliğini de bahane ederek üzerine doğduğunuz toprağı yaşanır duruma getirme işini kendinize dert edinmeli ve “keşke bütün dertler böyle olsa” diyerek çalışmayı sürdürmelisiniz. Petrol bulamasanız da sevecek başka bir şey bulabilirsiniz, değerini ancak sizin bildiğiniz.
Yorum Gönder