Matruşka
“Bunlara alan bırakmamak lazım, alan bütünüyle bizim elimizde olursa kimse bize soru soramaz ama alanın içinde başkaları olursa, sorgulama meselesi de beraber olabilir onunla. En iyisi mi bütün muhalifler yok olmalı, Allah'ım bütün muhaliflerimizi yok eyle, bizi muhalifsiz bırak da ayıplarımızı mayıplarımızı yakın takibe alan insanlar bulunmasın…”
Amin!
Galiba bu cümlenin ardından bize de yalnızca bunu demek düşüyor…
İsmi lazım değil bir cemaatin liderinin ağzından dökülen bu cümleler içinde bulunduğumuz durumu özetlemiyor mu sizce? Ayıpların ve mayıpların ortaya çıkmaması için verilen mücadelenin büyüklüğü ürkütmüyor mu sizi? Ya da bu uğurda tüm hukuk, etik, ahlak, din kurallarının yerlerde sereserpe uzanmış görüntüsü burkmuyor mu yüreğimizi?
“Bunlara alan bırakmamak lazım”, “o zaman kimse soru soramaz”, “bütün muhalifler yok olmalı”… Özlemini duyduğumuz, dilimize pelesenk ettiğimiz ip-ileri demokrasi tam da bu oluyor galiba...
“Bütün muhalifler yok olmalı” denince aklıma nedense Necip Hablemitoğlu Hocamız geldi… “Köstebek”te cemaatin tüm kirli çamaşırlarını döken Sayın Hablemitoğlu’nun ‘tesadüfen’ bu eserinden sonra suikaste kurban gitmesi, “O’na da alan bırakmamak lazım” geldiğindenmiş gibime geldi. Ama sizden yükseleceğine inandığım “yok daha neler” nidaları ya da paranoyaklık yaftasından ötürü aklıma gelmemiş varsayıyorum….
Kozinoğlu peki? Acaba ne açıklamalar yapacaktı mahkemede? Mit’in Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanlığı yapmış birinin, tam da Özbekistan, Rusya ve Türkmenistan tarafından cemaat okullarının yasaklandığı ve kapatıldığı bir dönemde, Gülen Okullarının Müdürlerinin CIA’ya rapor verdiğini söylemesi üzerine kalp krizi geçirmesi… Sanırım yazı Kurtlar Vadisi içeriğine doğru kayıyor sevgili dostlar en iyisi paranoyaya son vermek…
En güzel benzetmeyi de herkesin okuması gereken “Mit Dalaşı” adlı yazısıyla Bige Aksoy yaptı sanırım… “Matruşkaları sever misiniz? Hani şu açtıkça içerisinden yeni bebekler çıkan, Rus icadı tahta oyuncakları…” Sevgili Bige’nin bu ilk cümlesi bile sahnelenen oyunu gözler önüne sermeye yeter…
Oyun içinde oyun bizler ise kollarını kavuşturmuş izleyen seyirci… “Benden yargıya müdahale etmemi mi istiyorsunuz? Ben nasıl böyle bir şey yapabilirim? Var mı böyle saçmalık?” diyerek tutuklamalara müdahale edemeyeceğini belirten ülke başbakanı, şimdi Mit’çiler için dokunulmazlık kanunu çıkarıyor. Önerge veriliyor, kanun çıkarılıyor, cumhurbaşkanına sunuluyor ( ki en sıkıntısız aşama orası zaten, yalnızca noter işleminden ücret almıyor o kadar ) muhalefetin cılız sesleri geliyor arkadan ve evet, resmi gazetede dokunulmazlık kanunu…
Mitçilere dokunan savcılarımızın akıbeti mi? Onlarda deniz fenerinden apar topar alınıp yüzlerce yılla yargılanan meslektaşlarıyla aynı akıbeti paylaşmak için bekliyorlar. Sonuçta Bülent Arınç gibi hukuk kökenli birisi insanlarının gözünün içine baka baka savcıların görevden alınmasını “görevlerini kötüye kullanmalarına” bağlamadı mı? Onurlu tek bir muhabirde çıkıp “ Akp yandaşlarını sorgulamak, parti politikalarına uymamak görevini kötüye kullanmak anlamına mı geliyor, o halde AKP nin parti tüzüğünü hukuk fakültelerinde ders olarak koyalım bitsin bu iş” demedi, diyemedi tabi…
“Ayıbımızla, mayıbımızla” bir yazının sonuna geldik…
Sonuç mu? Ne sonucu? “kimse soru soramaz” Kusura bakmayın, benim gibi ‘ileri demokrasi’ye gönül vermiş birinin satırlarında...
Ömer YILDIZ ( Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46 )
Mail adresi: mr_yldz@hotmail.com
Yorum Gönder