O eski güzel zamanlarda, cezaevlerinde en aşağılanan mahkûmlar tecavüzden yatanlardı, hele de çocuk tecavüzcüleri. Hemen herkesin düşüncesi aynıydı, nasıl olsa birileri bunları şişler ve olayın da üstü örtülür. Böylece, toplum vicdanı bir nebze de olsa rahatlardı.
Oysa bu günlerde, görülen o ki savcılar, başsavcılar, hâkimler, Yargıtay üyeleri çocuk tecavüzcülerinin adeta koruyucu meleği oluverdiler. Mardin’deki N.Ç. olayında, hâkimler ve Yargıtay adeta tecavüzlerin hamisi rolünü oynadılar, bunun kamuoyu vicdanında uyandırdığı derin uçurumu hiçe saydılar.
Şimdi de maşallah Bartın’da nur topu gibi bir toplu tecavüz olayı ortaya çıktı. Bartın’ın yakın köylerinin birinde, yani herkesin herkesi tanıdığı bir yerde ortaya çıkan olayda, öncelikle başsavcılıktan yapılan açıklamaya bakalım. Şöyle: “İfadeleri alındıktan sonra sulh ceza mahkemesine sevk edilen zanlılardan ikisi tutuklandı. Yapılan tespit ve toplanan delillere göre mağdur Ç.K’nin zekâ düzeyinin yeterince gelişmemiş olduğu, ailevi problemlerinin bulunduğu, anne ve babasının ayrılması neticesinde psikolojik sorunlar yaşadığı, düştüğü bu durum neticesi birçoğu rızaya dayalı ilişkiler yaşadığı, bunlardan birinin tecavüz niteliğinde gerçekleştiği, diğerlerininse cinsel istismar ve cinsel taciz mahiyetinde olduğu anlaşılmıştır. Soruşturmanın halen devam ettiği olayda mağdur korunma altına alınmıştır.”
Bu ifadenin Türkçesini yazmak gerekirse, “mağdur zaten zekâ özürlüdür, problemlidir, kendi rızasıyla cinsel ilişkide bulunmuştur.” El insaf, daha baştan belli ki açılacak kamu davasında 14 yaşındaki bir kız çocuğu, kendi rızasıyla ilişkide bulunduğu için tecavüzcüler en alt sınırdan ceza yiyecekler.
Bunun böyle olacağını bilmek korkutucu bir şey. Bir devlet düşünün, kendi çocuklarını koruyamadığı gibi tecavüzcüleri de neredeyse aklama yoluna gidiyor. Bu ülkede hiç mi vicdan sahibi savcı, hâkim, Yargıtay üyesi kalmadı, geceleyin başlarını yastığa koyduklarında nasıl uyku uyuyabiliyorlar, kendi kız çocuklarıyla, bir deniz kıyısında top oynarken, o mağdur küçücük kızların yüzündeki acılı, ürkmüş ifade akıllarına hiç mi gelmiyor?
Yıllar önce gördüğüm bir film vardı: “Genç Kız ve Ölüm”. Latin Amerika ülkelerinden birinde askeri cunta zamanında işkence görmüş bir kadın, yıllar sonra bir gün tesadüfen kendine tecavüz eden işkenceciyi sesinden tanır. Adam, eylemde bulunurken hep klasik müzik çalarmış. Kadın deliye döner ve aklındaki tek şey adamı öldürmektir.
Film işkenceciyle kadın arasında bir ölüm kalım savaşına dönüşür ve filmin sonunda kadın kendisinin de bir işkenceciye dönüştüğünün farkına varıp adamı öldürmekten vazgeçer.
Filmin son sahnesinde işkenceci bir klasik müzik konserindedir; karısı, iki yetişkin kızıyla birlikte. Kadın da oradadır ve yüzünde tuhaf bir ifadeyle onlara bakar. Sonuçta o işkencecinin beklediği bir insan olmamıştır, hayat her zamanki gibi iyileştirici etkisini göstermiş ve barışın dili kazanmıştır.
Şimdi bir Türkiyeli, bir yurttaş olarak, tek bir dileğim var; en azından namuslu, kanuncu değil, hukukçu bir savcının, bir hâkimin meseleyi ele almasını ve örnek bir dava sürdürmesini bekliyorum. Aksi takdirde zaten hukuka olan inancımızın yerlerde süründüğü şu günlerde, kuşkumuz ve inançsızlığımız daha da derinleşecek.
Yorum Gönder