Ankara ‘Başkent’imizdir; Saygınlığı Korunmalıdır - Oktay Ekinci

Cumhuriyet yazarı Oktay Ekinci, nin 11 Mart 2012 köşe yazısı :
Ankara ‘Başkent’imizdir; Saygınlığı Korunmalıdır

Tarihi çarşıları canlandırmak; semt pazarlarını yaygınlaştırmak; yeni alışveriş bulvarları yaratmak yerine, AVM denen ve Avrupa’da bile terk edilen “tüketim hangarları”yla kenti doldurmak…
Dünya kentlerinin asırlık çağdaş uygarlığı metroyu, füniküleri, tramvayı geliştirmek yerine “turistik (!) teleferik”lerle göz boyamak…
Otomobil yerine insanı önemseyen toplu taşıma ve yayalaştırma planlaması yerine, kenti delik deşik eden, her yağmurda suyla dolan ve trafiği daha da açmaza sürükleyen “bat-çık”larla övünmek…
Kültür ve sanatı halkla buluşturacak şenlikler düzenlemek yerine tüketimi hedefleyen “alışveriş festivalleri” planlamak…
Kentin “kendi kimlik değerleri”ni çağdaş yaşamla buluşturmak yerine Londra’daki dönme dolaba; “mega” hayvanat bahçesine; Hollywood’daki film platolarının benzerini kurmaya öykünmek…
Tarihin asıl tanığı olan kale ve eski semtler perişan haldeyken kent girişlerine sözde Selçuklu tarzında “sahte” sur kapıları tasarlamak…
Kalenin çevresindeki bakımsız eski sokaklarda geçmişin sanatsal sivil mimarisi hızla yok olurken, kamu binalarına tarihte hiç olmayan “Selçuklu ve Osmanlı cepheleri”! giydirmeye kalkışmak…
Ve aynı kenti “100 saat kulesi”yle donatarak, her saat başı çıkıp oynayacak “seymen” kuklalarıyla turizmin canlanacağını sanmak...
Ulusal onur kentimiz
Bütün bunlar herhangi bir kent için olsaydı, belki başta gülünebilir; ama mutlaka o kentin böylesine garipliklerden kurtarılması için öncelikle yerel duyarlı kesimlerin tepki göstermeleri de beklenebilirdi…
Ama bunlar “başkent”imizin başına geliyor! Yedi düvele karşı bağımsızlığını destansı bir özgürlük mücadelesiyle elde etmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin, aynı destanı Anadolu’yla bütünleştirmek üzere başkent yaptığı Ankara’nın..
Ve kim bilir daha nice, böylesine “kent kültürü yoksunu” projeleri olan (!) Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, konuk olduğu Habertürk televizyonundaki “Gündem” programında Serap Belet Douillet’e bakın neler söylüyor: “Ankara’da müzmin muhalif bir grup var; ağzımla kuş tutsam yaptıklarımı beğenmezler. Dört defa seçildiysem Ankaralı beni seviyor demektir.” (5 Mart 2012)
Oysa Gökçek’in projelerini beğenip beğenmemek sadece Ankaralıların değil, tüm ulusun hakkı; çünkü “başkent”imiz…
Bu onur kentimizin “bir kişi”nin kendine özgü “tuhaf bir kent yaratma hırsı”yla başkent kimliğini tümüyle yitirmesi; çağdaş şehirciliğin tüm gereklerini çiğneyen “bencil” bir anlayışa tutsak kılınması; o kişi 4 değil 14 defa seçilse bile, nasıl bir “demokratik hak” olabilir ki?
Dünya başkentleri
Dünyanın hemen tüm başkentlerinde, yerel demokrasinin “olası benzer riskler”ine karşı “katılımcı demokratik kurallar”la düzenlenmiş özel yönetim yasalarıyla “koruyucu önlem”ler alınmıştır.
Hiçbir başkentte hiçbir belediye başkanı her aklına geleni uygulamada asla “başıboş” değildir. Başkentlerde mutlaka “akıllı, uslu, vakur, ciddi, bilimsel, mantıklı ve görmüş geçirmiş plan ve projelerin ilgili tüm kurumların da katılımı ve denetimleri altında geçerli olabilmesi” özel yasalarla güvence altındadır.
Bizde ise başkentimizin adeta “saldım çayıra Mevlam kayıra” misali, bir kişinin akıl almaz ve absürd denebilecek sözde projelerine tutsak edilmesi daha ne kadar sürebilir?
Ankaramıza da kentin ulusal saygınlığını gözetecek özel bir “başkent yasası” yaşamsal aciliyet kazanmıştır. Yasama organı, tüm iktidar ve muhalefet milletvekilleriyle tarihsel sorumluluğunu anımsayarak, kenti bugün ve yarın kim yönetirse yönetsin, başkentimizi “kişilerin keyfiliği”nden kurtarmak zorundadır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget