Kimsesiz çocuklar, yetiştirme yurdunun yakınındaki inşaatta, kendileri gibi kimsesiz bir köpek yavrusu buldular, yurdun bahçesine getirdiler. Müdür görmesin diye ağaçların arasındaki duvar kovuğuna sakladılar.
Nöbetleşe gidip sevdiler ve iyi olduğunu görüp birbirlerine fısıldadılar.
Adını da koydular:
“Yetim...”
O akşam yemeğinde bütün çocuklar, hiçbir zaman içmedikleri sütlerini bitirmişlerdi. Nöbetçi öğretmen şaşırırken, sütlerin toplandığı sürahi Yetim’in kulübesine gitmişti bile...
*
Yetim biraz büyüdü...
Yasağı biliyormuş gibi ağaçların arasındaki duvar kavuğundan fazla uzaklaşmıyor, sadece kafasını uzatıp çocukları seyrediyor, onlar yaklaşınca deliler gibi seviniyordu.
O günlerde yemekhane görevlileri çocukların köftelerini de sonuna kadar yiyip bitirdiklerini fark ettiler.
Ertesi gün için de “Çok canımız istiyor” diye yine köfte istiyorlardı...
*
Yetim güzel bir köpek oldu...
İpek gibi sapsarı tüyleri, siyah gözleri, dimdik kulakları vardı...
Gece yatakhanede çocuklar birbirlerine köpek hikâyeleri anlatıyorlar, kompozisyon derslerinde duygulu köpek şiirleri yazıyorlardı...
O derste resim öğretmeni bir şey gördü:
Bütün çocuklar sarı tüylü, siyah gözlü bir köpeğin resmini yapmışlardı...
*
Ama Yetim ve yetimler öğrendiler ki dünya her zaman güzel değil...
Yetim, sen git müdürün arabasına havla... Tüm bunları öğrenen Ankara Barosu avukatlarından Kumru Kılıçoğlu yetişmeden, barınaktan belediye ekipleri geldi o gün... Onu duvar kovuğuna sıkıştırıp yakaladılar. Çocukların ağlayışları arasında Yetim’i alıp kafesli bir kamyonete koydular... Çocuklar gözlerini sildikleri mendilleri, onun gidişini görmemek için yüzlerine kapatırken, Yetim dönüp dönüp baktı onlara...
O gece ne sütler içildi...
Ne köfteleri yedi çocuklar...
Okulun koridorundaki panoda sarı bir köpeğin resimleri bir süre kaldı...
*
Sevgi; bir incir çekirdeği gibi, bazen en sert duvar kovuklarında yeşerir...
Bırakmıyorsunuz büyüsün...
Yorum Gönder