Yazı masamın başındayım... Gündem yoğun. Siyaset mi yazsam yoksa gazetelerin manşetinden düşmeyen şike depremini mi?
Yok yok!
Yağmalanan koylarımızı mı, büklerimizi mi, çokuluslu altın avcılarını mı, kentlerden sağlanan rantı mı, yoksa Başbakan Erdoğan’ın yangına körükle giden sözlerini mi:
“Tükürdüklerini yalayacaklar!”
Kimler yalayacak tükürdüklerini?
Meclis’e girdikleri halde yemin etmeyen CHP milletvekilleri...
Erdoğan bir yandan anayasa değişikliği için “oy hesabı” yapıp, bu işin MHP ve CHP’siz olmayacağını yakın çevresine söylerken, MHP lideri Devlet Bahçeli, “Milletvekilimiz Engin Alan, yeni anayasa çalışmaları için rehin alındı” diyor.
***
Başbakan salt MHP’yle değil, CHP’yle de uzlaşmak gerektiğini yakın çevresine söylüyor mu, söylüyor?
Erdem Gül’ün haberine göre Erdoğan yakın çevresine şöyle diyor:
“CHP ya da MHP’yle uzlaşmamız gerekir!”
AKP, MHP ve CHP’yle nasıl uzlaşabilir?
Tüm sorun burada aslında...
Başbakan’ın “Tükürdüklerini yalayacaklar” sözlerinin ardından şöyle demesi düşündürücü:
“Bir ayda beş kez birleşime katılmayan milletvekilinin vekilliği düşürülebiliyor.”
Anayasanın 81, 83 ve 84. maddelerine bakarsanız bunun oldukça tartışmalı bir konu olduğunu görebiliriz.
Bir iktidar partisi, ana muhalefeti Meclis’ten atabilir mi?
***
Başbakan, tehdit etme yolunu bırakıp uzlaşma aramalı, CHP, MHP ve BDP’nin “mağduriyetini” giderme yolunu açmalıdır.
Ne yazık ki bizim siyasetimizde uzlaşma kültürü yok!
Astığım astık kestiğim kestik yöntemi 2011 yılında egemenliğini sürdürüyor. Milletvekili seçilmiş kişiler hüküm giymedikleri halde cezaevinde yatıyor.
İnatlaşarak hiçbir yere varılmaz...
Türkiye’nin önünde dağ gibi sorunlar var... 1982 Anayasası’nın yerine çağdaş bir anayasa, Kürt sorununun üniter devlet çatısı altında çözümü, temel hak ve özgürlükler, insan onuruna yakışan bir yaşam biçimi.
Çözümün yeri Meclis’tir...
Ben öteden beri bunun altını çizen yazılar yazıyorum. Uzlaşma kültüründen söz ediyorum. Gelişmiş ülkelerin demokrasilerinden örnekler veriyorum.
***
CHP İstanbul Bahçelievler’in eski İlçe Başkanı Dr. Hüseyin Özkahraman’ın dile getirdiği gibi çelişkileri çözen, ilkesel ve örgütsel birlikteliği sağlayan, güçlenen, solun, sosyal demokrasinin değerleri üzerinde filizlenen, geleneksel yapıyı ilerici bir kimliğe dönüştüren bir CHP istiyor toplum.
CHP, yemin etmeyerek amacına ulaşmıştır...
Bundan sonra yemin edip etmemeleri kendilerinin bileceği bir şey...
BDP de öyle...
Diyarbakır’da grup toplantısı yapmak, BDP’yi Türkiye’nin partisi yapmaz, Güneydoğu’da kimi kentlerde tutsak bırakır.
***
Gündem Türkiye’de neredeyse saat başı değişiyor. Şike operasyonunun ucu kimilerince Ergenekon’a bağlanıyor, Aziz Yıldırım’ın Ergenekon’un finansörü olduğu açık açık öne sürülüyor.
Gözaltı sayısı 60...
Kimi gazetecilere “kirli bilgi akışı” sağlanıyor.
CHP’de muhalif eylem, imza toplama, “yemin krizi” nedeniyle ertelenirken olan Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partiye oluyor.
Siyasette, özellikle sosyal demokrat partilerde “ben” değil “biz” vardır, birliktelik, “sol anlayış” Hüseyin Özkahraman’ın deyişiyle “toplumsal mücadele” çok önemlidir.
Türkiye hâlâ 1983 yılında yaşama geçen Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nı değiştirmedi...
Yüzde 10 barajı demokrasi ayıbı olarak karşımızda duruyor.
***
AKP’ye gelince...
Başbakan Erdoğan’ın “yemin etmeyin” anlamına gelen “tükürdüklerini yalayacaklar” kışkırtması... Ardından “milletvekillikleri düşer” gözdağı...
Demokrasimiz ne yazık ki böyle bizim!
Bu ayıp bize yeter de artar bile...
Yorum Gönder