ŞİMDİKİ iktidarın dış politikasını hayretten hayrete sürüklenmeden izleyip anlamak mümkün değil.
Özellikle Kuzey Afrika’nın Arap devletlerine ilişkin olarak.
Acaba bu dış politika, bütün devletlerin dış politikalarında temel kural olan “ulusal çıkarlara hizmet” ilkesine uygun olarak belirlenmiş midir? Yoksa yeni ilke, “AB ve ABD ile İngiltere’nin çıkarlarını gözetip uygulanması gereken ortak bir dış politikaya hizmet etmek” midir? Türkiye, bu dış politikayı bölge koşullarına göre ayarlamakla, şurasını burasını düzeltmekle ve yerel kültüre uygun olarak tebliğ edip sonuç almakla mı görevlendirilmiştir?
Batı ortaklığının gerektirdiği bu görev yerine getirilirken Türkiye’nin kendi menfaatlerini kollamak için ne gibi önlemler alınmıştır?
Bu konuda şimdiye kadar hiçbir şey söylenmedi. Örneğin Libya’da ihale kazanıp iş almış olan Türk şirketlerinin toplam 25 milyar dolarlık kazanç kaybı nasıl telafi edilecektir? Yarım kalmış inşaat nasıl tamamlanacaktır? Jet motorlarına en uygun benzinin üretildiği Libya petrolünün yeri nasıl doldurulacaktır?
Daha da önemlisi, Libya halkıyla uzun yıllar boyunca kurulan ve “kardeşçe” olduğu söylenen sıcak ilişki yeniden nasıl kurulacaktır?
Kaddafi Libya’sıyla ilişkilerde yaşanan bu yıkımın Sayın Davutoğlu zamanına rastlamış olması gerçekten hüzün vericidir. Sayın Dışişleri Bakanı nasıl resmen “âsi” durumda olan Bingazi kalabalığının önünde kürsüye çıkıp cemahiriye devlet başkanı için artık ülkeyi terk etme ve iktidarı başkasına teslim etme zamanının geldiğini nasıl söyleyebilmiştir? Bu olaya “dağdan gelip bağdakini kovmak”tan başka bir ad verilebilir mi?
Bu durum nasıl olup da Sayın Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” dediği yaklaşımın neresine iliştirilmiştir? Yoksa, gerçekleştirilmek istenen derinlik, insanca ve uygarca ilişkilerin en alt düzeyinde mi aranmaktadır? Böylesi İslam kardeşliğiyle ve Osmanlı terbiyesiyle nasıl bağdaşlaştırılmaktadır?
Davutoğlu’nun yarattığı hayal kırıklığını anlatabilmek çok zor.
Yorum Gönder