Metro hattını Taksim’den Yenikapı’ya bağlayacak Haliç Metro Köprüsü hakkında traji komik tartışmalar sürüyor. Projeyi “İstanbul’a kalıcı eser bırakayım” diye Belediye Başkanı Kadir Topbaş çizmiş, uygulayıcılığı Hakan Kıran üstlenmişti. UNESCO Komitesi ve Koruma Kurulu ilk günden itibaren köprü modelini çok sakıncalı buldu. En çok tartışılan konu, köprüdeki taşıyıcı kulenin 82 metre olmasıydı. Köprünün taşıyıcı kulesi Haliç’in “Altın Boynuz” lakabından esinlenilerek bir çift boynuz şeklinde tasarlanmıştı. Ancak bu boynuz Süleymaniye ve diğer camilerin oluşturduğu silueti bozuyordu. Kule yükseklikleri önce 65 metreye, sonra da 55 metreye düşürüldü.
Projede değişiklikler yapıldı. Ancak UNESCO her toplantısında yapılan düzeltmelerin yetersiz olduğunu bildiriyor. Bu yüzden İstanbul’un 2011 yılında Dünya Miras Listesi’nden silinip Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesi’ne yazılması gündemdedir...
Köprü inşaatı bir süre önce durdu.. UNESCO’ya yeni projeler sunuldu. Ama endişeler sürüyor. İşte son UNESCO raporundan satırlar:
“... Köprünün tasarımı üzerine sütunların inceltilmesi, metro istasyon örtüsünün değiştirilmesi gibi bazı açılardan bakıldığında etkiyi değiştirebilecek farklılıkların uzman önerisiyle yapıldığı görülmektedir. Ancak, köprünün önerildiği gibi değiştirilse de varlığın olağanüstü evrensel değeri üzerine olumsuz etkisi olacağı endişeyle belirtilmektedir...”
Köprü bir garip.. Yolcular köprünün ortasında inip iki tarafa yürüyor... Hem kazıkları var hem asma köprü görünümünde... UNESCO da projeye bir türlü anlam veremiyor...
Özetlersek... UNESCO İstanbul’u, İstanbul Belediye Başkanı’nın çizdiği projeye karşı koruma savaşı veriyor.
BDP’li milletvekilleri Türk ve Elçi, “Cumhurbaşkanı Gül’den pozitif enerji aldık” demişler.
Hımmm. Demek ki kendilerine “negatif bazı sözler” verildi!
F. Fidan
Beyoğlu’nda trafik
Beyoğlu’nda, henüz otomobilin daha İstanbul’a girmediği yıllarda da trafik sıkışıklığı olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl olur diyeceksiniz.. Buyurun, Emre Aracı’nın “Naum Tiyatrosu” adlı kitabından okuyalım... Bir yabancı gazeteci 1850’lerde yazıyor:
“(Tiyatrodan) izleyicilerin dağılması sırasında tiyatronun çevresindeki tıkanıklıkta polis müdahalesi gerektirmekte. Zira bakınız şöyle şeyler oluyor. Akşam saat on bire doğru efendilerini bekleyen arabacılar, güçlükle zaptettikleri atlarıyla gelerek çıkışı tamamen kapatıyor. Bir de Pera’nın dar caddesinde, tiyatro yakınlarında o anda tesadüfen iki üç araba varsa hepsi birbirine karışmış o genç insanlar, kadınlar, seyisler, arabalar ve tahdıravanların başlarına o curcunada her şey gelebilir. Geçtiğimiz hafta bu kargaşada pek çok kişi nerdeyse eziliyordu. Daha önce de belirttiğimiz gibi belediyenin buna bir çözüm bulması gerekiyor.”
Ontolojik görüşme!
“Süper gazeteci” Fahrettin Fidan yeni bir “süper gazetecilik”e imzasını attı. Tayyip Erdoğan ile Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın önceki gün yaptıkları görüşmeyi sizler için “internete düşürdü!” İşte o görüşme.
- Hayırdır Haşim Bey, benimle özel olarak görüşmek istemişsiniz. Önemli bir şey mi var?
- Benim için çok önemli efendim. Geçen günkü konuşmanızda ontoloji diye bi laf ettiniz. O günden beri bende uyku - muyku hak getire. Yatıyorum ontoloji, kalkıyorum ontoloji. Engin ve zengin bilginizle bana şu ontolojiyi bi anlatsanız...
- Ha, şu mesele. Bakın şimdi Haşim Bey, ontoloji en basit anlatımıyla varlığı varlık olarak ele almak, yani varlığa, varlık olarak uygun düşen...
- Özür dilerim efendim, hiçbir şey anlamadım.
- Efendim, daha basit anlatımıyla ontoloji, kavramsallaştırmanın açık ve resmi belirtimi olup herhangi bir alanda standart olarak paylaşılan sözcük kümeleri... Ki biz buna vokobüleri de diyoruz, işte onu...
- Meğer siz bir derya imişsiniz de haberimiz yokmuş efendim.
- Bunlar ne ki Haşim Bey... Bizzz...
- Şeeeyyy, efendim sözünü kesiyorum ama merakımı mazur görün.
- Rica ederim, buyurun.
- Dikkat ettim, ontolojiyi anlatırken nedense yüzüme değil hep arkamdaki şu tarafa... Göstermek gerekirse şu... Aaa! O da ne? Orada iki tane cam var! Yoksa siz deminden beri promptıra bakarak mı konuşu...
- Ne promptırı, ne camı yaa? Cam, cam deyip de adamın canını sıkma... Onlar pencere camı.
- İyi de penceresiz cam olur mu?
- Senden Anayasa Mahkemesi Başkanı oluyo da ondan niye olmasın.
- Şeeeyy, özür dile..
- Çık dışarı, çabuk çıııkkk. Bak, hâlâ duruyo...
Soru: Spor basınımız Brezilyalı futbolculara
“sambacı”, Arjantinli futbolculara “tangocu” diyor... Peki onlar bizim futbolculara ne diyordur?
Yanıt: Çiftetellici..
Haldun Ertem
Yorum Gönder