Ticaretin Dumanı, Siyasetin İmanı - Ahmet Tan

Japonya dünyada ticaretin dumanını attıran bir ülke.
Din, inanç ve siyaset ilişkileri ve özellikle de amatör tarikatçılık konusunda da fena değiller.
Ryuho Okowa bir mağazada tezgâhtardı.
1986’da “mutluluk bilimi” anlamına gelen “Kofuko-no-Kagaku” adı ile bir “girişim” başlattı.
Refahın doruğundaki Japonya’da arada bir ortaya çıkan çok sayıdaki inanç akımından birisiydi “mutluluk bilimi”.
Okawa’nın Atatürk’ten ve “en hakiki mürşitin bilim olduğu” sözünden etkilendiğine ilişkin bir emare yok.
Ama Japonların “bilim” sözcüğünden de “mutluluk” kavramından da etkilendikleri anlaşılıyordu.
Başkan Okawa, Müslümanlık dışında her dinden inançtan esinlenmiş.
“10 milyondan fazla müridim ve izleyicim” var diyor.
Japonya dışına da el atmış durumda.
ABD’de Hawaii’den New York’a, Avrupa’da Londra’dan Asya’da Seul’e dek etkinlik merkezleri var.
Ankara’da ayrı bir Japon Kültür Merkezi var.
Ama henüz “mutluluk bilimi” buraya adım atmış değil.
Ryuho Okawa’nın birçok dile çevrilen eserlerinin en ünlüsü “Aşk, Bilgelik ve İnanç Üzerine Pratik Rehber”.
Aşk, Bilgelik ve İnanç
Bu rehberinde “inanç sahiplerinin” politikaya da ağırlık koyması gerektiğini savunuyor.
Bu nedenle “Kofuku-Jitsugen-To” (KJT) adlı “Mutluluğu Gerçekleştirme Partisi”ni kuruyor.
2009’daki son seçimlere de çok sayıda adayla katılıyor.
Ancak parlamentoya temsilci seçtirmeyi başaramadı.
Japonya’daki “tek turlu, dar bölgeli çoğunluk sistemi” küçük partilere pek şans tanımıyor.
KJT gerçek gücünün, topladığı 1 milyon 70 bin oyun çok üstünde olduğunu savunuyor.
Gidişattan mutlu olmayan seçmenin mutlaka KJT’ye yöneleceğine inanıyor.
Çünkü, ona göre, siyasette halk fikirlerden çok inançlardan etkileniyor.
Bizim Gazete dış politika yazarı Necat Aşkın, Japonya’nın dev gazetesi Asahi Shimbun yazarı Kentaro Isomura’dan aktarıyor:
“1970’li yıllardan beri dünyada dinin düzen kurma misyonu yaygınlaşmakta!”
Bu yüzden de Mutluluğu Gerçekleştirme Partisi KJT tüzüğünde en temel madde gayet açık:
“Din ve politika arasında birbirlerini tamamlayan bağlar vardır.”
Japonlar, 2. Dünya Savaşı’nı devlet dini olan Şıntoizm adına yürüttüler.
Buda’cı kesimler de bu inançları gereği savaşa katılmıştı.
Günümüzde ise Buda’cılar gibi yeni tarikatlar, özellikle ülkenin en temel iki siyasal partisi Demokrat Parti ile Liberal-Demokrat Parti, en büyük desteği bu çevrelerden alıyor.
Japon aydınları ise inanç ve tarikat temelli siyaset yapma eğilimlerini yorumlamak konusunda büyük bir performans sergilemeye fazla teşne değiller.
“Din-siyaset ilişkisi şeffaflık gerektirir” türünden makaleler yazmak ve konuşmalar yapmakla yetiniyorlar.
Çağ Açar Gibi Açılış
Japonya geleneksel ile modernliği demokrasi potasında eritip yepyeni bir sentez yaratmış, belki de dünyadaki en örnek ülke.
“Mutluluk bilimi” türünden maceracı inanç felsefecilerine, sportif amaçlı dinsel tarikatlara Mutluluğu Gerçekleştirme Partisi türünden avantür partilere olanak tanımayı ileri demokrasilerinin gereği sayıyorlar.
Çok şükür Türkiye’nin böyle bir sıkıntısı yok.
Bizde tarikatler de partiler de işlerini çok ciddiye alıyorlar.
Adalet mekanizmasından, güvenlik kadrolarına kadar her yana nüfuz etmiş durumdalar.
Ülkemizde çok şükür, din siyaset ilişkisi dünyaya örnek oluşturacak bir şeffaflıkta cereyan ediyor.
Başbakan Erdoğan dün yeni eğitim yılını Denizli’de bir imam hatip lisesinde yeni bir çağın kapısını açar gibi kendi deyimiyle “Bahtiyarlık ve tarifsiz bir heyecan” içinde açtı.
İmam hatipli öğrenci sayısının ilk haftada 100 bini geçtiğini ilan etti.
Ve kendisi gibi birçok bakan arkadışının imam hatipli olduğunu da sözlerine ekledi.
Bu ise Türkiye’de siyasetin geleceğinin ilelebet güvende ve güvencede olduğunun dünya âleme ilanı demekti.
Bir de buna ticareti ekleyebilsek, Japonya’yı yakaladık demektir!
Zorumuz Sorununuz Sorular
“Polis otobüsü mayınla havaya uçuruldu. 8 şehit!”
Artık, 8 sütun yok!
Tek sütun...
Trafikteki terörün başına gelen PKK terörünün de başına geliyor.
Alber Camus, “Veba” adlı eserinde, salgının yayılması ve ölümlerin kanıksanması üzerine şöyle diyor:
“Kanıksamak, vebadan da tehlikeli ve lanet bir hastalık!”
Türkiye böyle bir hastalığın pençesine düştü düşücek...
Bu “hastalık” yüzünden değil eleştirmek, soru bile soramaz hale geliyoruz.
Çünkü Başbakan kızıyor.
“Herkesin kendi işine baksın!” diyor.
Oysa bu olup bitenler, çekilen acılar kendisinin ve bakanlarının işine iyi bakamaması yüzünden.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner Afyon’u, Uludere’yi, düşürülen jeti sordu.
Başbakan’ı öfkelendirdi.
Dün de sıra, Emniyet Teşkilatı Vazife Malulü ve Şehit Aileleri Vakfı sözcüsü Abdurahman Yılmaz’daydı.
O da terör bölgesine karpuz nakleder gibi polis taşınmasını sordu.
- Konvoyda neden “sinyal kesici” yok?
- Polis konvoyu geçmeden önce yol kontrolü yapıldı mı?
- Zırhlı taşıma aracı bin beş yüz lira yüzünden neden hâlâ tamir edilmedi?
- “O yolda güvenlik zafiyeti var, şikâyeti” neden dikkate alınmadı?
- Şehit polis Samet Kırcalı’nın hastalık raporuna neden itibar edilmedi?
- O polisimiz raporlu halde neden göreve gönderildi?
- Şehitlere son 3 günde toplam kaç saat istirahat verilebildi?
- Polisler ölmeseydi 25 saatlik mesaiden sonra Bingöl’deki Elazığ - Keçiören maçında nöbet tutacaklar mıydı?
***
Başbakan soru soranlara, “İşine bak!” diyor.
Keşke kendisi işine iyi baksa da...
Kimse soru sormak zorunda kalmasa!..
İnanç itikatten
çok daha
iyidir.
İtikat düşünme işini başkasının yapmasıdır.
Tarikat da
öyle.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget