Tercüman Binası ‘Miras’tır - Oktay Ekinci

Yürürlükteki “Kültür” Varlıklarını Koruma Kanunu’nun adı, doğal zenginliklerimiz yeni kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlanıncaya kadar “Kültür ve Tabiat” Varlıklarını Koruma’ydı; bu Kanun 80’lerde yürürlüğe girinceye kadar da mimarlık mirasını korumak için 50’lerde çıkartılan 1710 sayılı “Eski Eserler Kanunu” geçerliydi.
O yıllarda geçmişin yapılarına “koruma kararı” alınabilmesi için yasaya da adını veren, “eski” ve “eser” olması gerekliydi... Buna aynı yasadaki “19. yüzyıl ve öncesinden kalma yapılar” vurgusu da eklenince, bir 20. yüzyıl binası ‘eser’ sayılsa bile ‘eski’ olmadığı için koruma güvencesi altına alın(a)mazdı.
Bu “yanlış”lığı önce Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu (GEEAYK) düzeltmeye çalıştı. 1710 sayılı yasanın uygulanmasını üstlenerek kurulan GEYYK, kimi 20. yüzyıl binalarını “Cumhuriyet mirası” sayan tanımlarıyla korumanın kapsamını genişleten tarihsel adımlara imza attı.
GEEYK’nin bu kararları “içtihat” oluşturduğundan, yeni yasanın adı ve özü de “kültür ve tabiat varlıklarını koruma” olarak belirlendi. Yani bir yapının korunması için artık “eski” olması şart değildi; “kültür varlığı” olması yeterliydi.
İşte bu gelişme, özgün 20. yüzyıl binalarının hem “mimarlık örneği”, hem de ‘kültür varlığı’ olarak tescillenmelerinin önünü açtı. Tıpkı İstanbul’un Topkapı semtindeki, o çok geniş konsollarıyla mühendislikte adeta “ezber bozan” ve yapımcısı olan gazetenin adıyla anılan “Tercüman Binası”nın koruma altına alınması gibi...
Öztuzcu’nun yazısı
Geçenlerde Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin haber bülteni “Mimarlara Mektup”ta okuduğum bir yazıdansa yukarıda özetlediğim sürecin korumadan sorumlu yeni meslektaşlarca “bilinmediği” ya da “önemsenmediği” kanısına kapıldım.
Genç uzmanlardan oluşan koruma kurulu, 2010’da “hoca”larının bu bina için almış olduğu koruma kararını “iptal” etmiş!.. Her yönüyle akıl ve ustalık yüklü çağdaş bir mimarlık eserinin “yıkılma”sına olanak sağlamış!
Yazıyı kaleme alan İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İSMD) Başkanı Oğuz Öztuzcu özetle şunları belirtiyor: “1972’de Günay Çilingiroğlu ve Muhlis Tunca tarafından tasarlanan bina, mimarlıkta ‘Yeni Brütalizm’in ülkemizdeki özgün bir örneği...” (27 Temmuz)
Cephesi demir tabela ve ilan panolarıyla kaplanan binadaki uygunsuz uygulamaların önlenmesi için İSMD’nin 2011’de kurula başvurması üzerine 14 Haziran 2012 tarihli cevapta deniyor ki: “...yapının tarihi, arkeolojik, çevresel özellikleri bakımından önem arz etmediği üyelerce yerinde görüldüğünden korunması gerekli kültür varlığı tescilinin kaldırılmasına karar verilmiştir.”
Öztuzcu, kendi deyimiyle “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” durumuna düştükleri bu karar hakkında daha ağır konuşmamak için “hoppala!” demekle yetiniyor...
Ben ise koruma kurullarında 20’nci yılına yaklaşan kıdemimle daha ağır konuşmayı yeğleyerek diyorum ki: “Bir yapının korunması için ille de tarihi, arkeolojik, çevresel önem aramak; onun çok özgün bir çağdaş mimari tasarımla yaratıldığını görmemek, yazının başında özetlediğim, 80’lerin kültür bilincinden bile geriye düşmek değil midir?”
Kurullardaki genç meslektaşlarımızın, “Türkiye’de koruma” konusunda alınan mesafeleri bilmeleri, “birikimleri sahiplenme”leri, yılların özverili çabalarıyla sağlanan bu düzeyi daha da yükseltme sorumluluğu taşıdıklarını kavramaları gerekiyor.
Tabii Tercüman Binası’nı da yıkımdan kurtararak...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget