Gizli şirk riya açısından Türkiye’nin durumu - Yaşar Nuri Öztürk
Gazeteci yazar Ali Sirmen, Türkiye’deki siyasetin ve yönetimin gırtlağına kadar yalana battığını anlatan 5 Mart 2004 tarihli yazısına şu başlığı koymuştu : “Yalan İmparatorluğu”
Ali Sirmen’in o yazıda yazdıklarının tümüne aynen katılıyorum. Ve diyorum ki, durumu daha kökten ifadelerle ortaya koymak gerekir: Türkiye, yalan fırtınasına yakalanmakla kalmamış, riya tufanına da yakalanmıştır. Türkiye’de artık dindarlık, riyakârlıkta ustalık anlamına gelmektedir. Geriye ne kalıyor?!
Osmanlı’yı riyanın yani şirkin dinleşmesi yıkmıştı. Osmanlı İmparatorluğu, aynı zamanda bir riya imparatorluğu idi. Onun içindir ki, tanrısal yasalar gereği, bütün şirke batmış yönetimler gibi, yıkılıp tarumar olması gerekiyordu. Ve öyle oldu: Yıkılıp tarumar oldu.
Atatürk riyasız bir dünya armağan etti bize. Ne yazık ki, 1938’in 10 Kasım sabahından itibaren riya, Türkiye’nin yakasına tekrar yapıştı. Ve o günden beri bizi kemiren riya nihayet bugünkü hallere düşmemize sebep oldu. Bugün Türkiye, tabir caizse‚ riya şampiyonu bir ülkedir. İslam dünyasında ama özellikle Türkiye’de din hayatı, baştan başa riya üzerine oturtulmuştur. Dinciliğin egemen olduğu bir din hayatına bir de dinciliğin ülkeye egemenliği eklenirse o ülkenin ve o kitlenin mahvolduğuna hükmedebilirsiniz. Türkiye, bugün, Kur’an’ın değerleri ve insanlık gerçeği açısından bakarsanız, mahvolmuş ülkelerden biridir.
Türkiye‘yi dincilikle, basit çıkarlar uğruna ona hizmetçilik eden ebleh ve onursuz liberaller ve rozet Atatürkçüleri bu hallere düşürdü. Müslüman dünya bir riya dünyası haline gelmiştir. Riyasız yaşanan bir İslam, müminlerini bu hallere düşürmez. Biz, dini riya ile çürüttük, din de bizi dünyaya rezil etti. Türkiye, Atatürk ışığı sayesinde bir istisna idi; emperyalizm, Türkiye içindeki Atatürk düşmanı dinci alçaklarla el ele vererek Türkiye‘yi istisna olmaktan çıkarıp Araplaştırdı, Afganlaştırdı. Kısacası, adına 'Türk milleti' dedikleri kitle, Atatürk’ü çökertmede yardım alsın diye emperyalizmle girdiği işbirliği yüzünden belasını buldu.
Şimdi, riyanın nasıl dinin bizzat kendisi haline getirildiğini, yani İslam adı altında bir şirk dininin nasıl dayatıldığını anlatan ve benzerleri hemen her gün gazete manşetlerine çıkan şu riyakârlık ve şirk tezgâhına bakın:
"Çocuklara Namaz Rüşveti: İzmir Bergama’da, 40 gün boyunca 5 vakit namazlarını cemaatle kılan öğrencilere çeyrek altın ve bisiklet hediye edildi. 200 rekâtı tamamlayan öğrencilere, 'büyük ödül' olarak dizüstü bilgisayar verildi…." (Yurt Gazetesi, 2 Eylül, 2012)
Tanrım! Ne iğrenç bir riya tezgâhı, ne ağır bir Mâûn suresi ihlali! Mekke müşrikleri bile riya çukuruna bu kadar batmadılar. Din ve namaz adına asla yapılmaması gereken bu iğrençlikler bu minval üzere uzayıp gidiyor.
Eğer bu haberde gündem yapılan dinse o din olmaz olsun! Ama biz biliyoruz ki, bizim din ve imanımızın kitabı olan Kur’an böyle bir din getirmedi. Bu din, riyanın dinidir ve Kur’an’a göre, riye tartışmasız şirktir. Ve Kur’an’a göre, şirke bulaşanlar ‘Allah düşmanıdır, bizatihi pisliktir, lanetlenesi onursuzlardır. Kestikleri etler yenmez, kendileriyle evlenilmez, ellerini bulaştırdıkları camilerde namaz kılınmaz.’ Allah’ın düşmanı unvanını almış bir mahlûk namaz kılsa ne, kılmasa ne! Okuduğunuz haber ve benzerleriyle gündeme getirilen‚ sözde din, bir şirk dinidir. Ve o ödüllü namazlar, birer Mâûn suresi namazıdır. Yani bizzat Kur’an tarafından lanetlenen namazlardır. Türkiye’de artık nesiller bu lanetli aldatma kulvarında şekillendiriliyor.
DİNCİLİĞİN TEMEL MEZİYETİ RİYAKÂRLIKTIR
Dinciliğin din adına sergilediği ilk meziyet, riyakârlık, ikinci meziyet, emperyalizmle, tâğutizmle, sömürgecilerle, kısacası güç odaklarıyla işbirliği yapmaktır. Dincilik, halkı kandırmak için hep Harun'dan söz eder ama bütün işlerini Karun’la birlikte kotarır. Dinciliğin, aşısı Mâûn suresinde saklı riyakârlık kuduzunun temel karakteri budur.
Dincilik, tarih boyunca özellikle Anadolu ve Hindistan coğrafyalarında emperyalizmle işbirliği yapmıştır. Dinci onursuzluğun ciğer röntgenini en iyi tanıyanlardan biri olan gazeteci yazar Merdan Yanardağ’ın şu satırlarını, derin bir tarihî hakikatin ifadesi olarak görüyoruz:
"Şeriat (dincilerin saltanat ideolojilerinin din yaftalı adı. YNÖ) için küçük bir taviz, tanınacak basit bir olanak, toplumu teslim almalarına yarayacak bir düzenleme, iktidara yaklaşmalarını sağlayacak bir makam için; sömürgecilerle, zalimlerle, haçlılarla, emperyalistlerle işbirliği yapmak; kendi kardeşlerini boğazlamak, ülkesine ve halkına ihanet etmek, dincilerin ideolojisine, geleneklerine ve siyasal ahlaklarına çok uygundur." (Yurt Gazetesi, 2 Eylül 2012)

Yorum Gönder