Aydın Boysan ya da Yaşama Sevinci - Ali Sirmen

Sevgili,
Bu hafta salı-cuma günleri arasını, İznik Gölü kıyısında Kerametaltı’nda geçirdim, iki dostumuz ile birlikte.
O günlerden birinde bir sabah gazetelerden birinde, Aydın Boysan’ın bir fotoğrafı çarptı gözüme belli belirsiz.
Belli belirsiz diyorum, çünkü o sırada gördüm geçtim.
Aradan bir süre geçti, baktım olağandan daha keyifli, daha neşeliyim. Bu halim Mine’nin de dikkatini çekmiş olmalı ki, sordu:
- Hayrola, pek keyiflisin?
Keyifliydim gerçekten ama doğrusu ya, nedenini başta ben de bilemedim. Sonra geriye doğru makarayı sarmaya, yaptıklarımı, düşündüklerimi hatırlamaya çalıştım.
Nedenini bilemediğim neşemin kaynağında ne olduğunu bulmaya çalışıyordum ki, Aydın Boysan’ın gülen fotoğrafı bir daha çarptı gözüme ve buldum.
Gazetelere göz atmakta olan Mine’ye döndüm.
- Aydın Bey’i gördüm de dedim.
- Ne Aydın Bey’i?
- Neşemin nedenini sormuştun, onu anlatıyorum Aydın Boysan’ı gördüm de...
- Nerede gördün?- Gazetede, resmini gördüm.
***
Aydın Boysan’ı tanımamış olan vardır, bilmeyen sanırım yoktur.
Ya bir davette uzaktan görmüşlerdir onu, ya televizyon programında eşsiz mizahına tanık olmuşlardır insanlar ya da bir kitabını, bir röportajını okumuşlardır.
Yazar Aydın Boysan’ın onlarca eseri olan bir mimar olduğunu bilirsin sanırım.
Şu sıralarda yazarlığı daha bilinir oldu.
Bana sorarsan “hangi yönü daha önemli?” diye, eskiden olsa yanıt veremezdim. Mimarlığı, mizahı, yazarlığı arasında hangisini öne çıkarmak gerekir bilemezdim.
Şimdi biliyorum. Onun en önemli yanı, yaşama sevincinin elle tutulur somut bir örneği olmasıdır. Doksan küsur yaşındaki delikanlılığını da ona borçlu mutlaka.
Doksanını aşmış sağlıklı insanlar gördüm. Ama onun kadar enerjisi solmamış, yaşama sevinci durulmamış birine rastlamadım.
Sağlığını ona borçlu olsa gerek.
Onun sağlığını biz de borçluyuz.
Sağlık genelde çok bencildir. İnsanlarla, anılarını, servetini paylaşmak mümkün.
Ama sağlık tümüyle kişisel, onu başkalarıyla paylaşamazsın, ödünç veremezsin, uzatıp ucundan bir nebze tattıramazsın.
Daha doğrusu Aydın Boysan’ı görene kadar öyle olduğunu sanırdım.
Ama Aydın Bey’in sağlığı öylesine coşup taşan, karşısındakileri de saran bir yaşam sevinci şeklinde tezahür ediyor ki, salgın hastalık gibi sağlığın de sâri olduğunu anlıyorsun, onu görünce.
***
Bu olaya ilk tanık olduğum geceyi gayet net anımsıyorum. Yıllarca önce, bahar aylarından birinde bir Fransa gezisinde, Brötanya’nın istiridyeleriyle ünlü Cancal kıyı kabasına gitmiştik.
Akşam oranın en iyi restoranında yer ayırttık. Altı kişi içeri girdiğimizde, ciddi bir üniversite kütüphanesi havası hâkimdi.
Kadife perdeler kadar ağır sessizliği çatal bıçak sesleri ve fısıltılar delemiyordu bile.
Başta biz de onlar gibi fısıltıyla konuşurken zamanla havamız değişti, mırıltılarımız normal tonda konuşmaya dönüştü, sonra sohbet gülüşmelerle, giderek kahkahalarla bezenmeye başladı.
Sesler ve kahkahalar, salonu dolaştı, öbür masalarda da yankı buldu.
Orada anladım, neşe de yaşam sevinci de bulaşıcıydı.
O yüzden bunca seviliyor Aydın Boysan.
O, bizim doksanını aşmış, ebedi gençliğimiz, solmayan yaşam sevincimiz.
Öylesine oturmuş ki, bu özelliği üstüne, gazetede fotoğrafını gördüğünde bile içine neşe doluyor.
Aydın Bey’in sağlıklı uzun ömrüne gıpta ile bakanlar az değil. Bence o uzun ömürden de önemli olan, hatta onun da nedeni olan, o solmayan yaşam sevinci.
Bu yaşam sevinci ona da yetiyor, bize de bulaşıp. Hepimizi mutlu ediyor.
Teşekkürler Aydın Abi!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget