Direniş Başlamıştır, Artık Geriye Dönüş Yok - Ali Eralp

Etki, tepkiyi doğurur.
Baskı ve şiddet, direnmeyi…
Zulüm, isyanı doğurur…
İstanbul Hükümetine ve İngiliz emperyalizmine isyan bayrağını açıp Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, işte bu nedenle “Asi olduk” demişti.
İsyan bayrağını açmıştı.
Günümüzde de emperyalizm ve ortakları bir yandan Cumhuriyet, Kemalizm yıkıcılığı yaparken, bir yandan da onun koruyucularını, yani cumhuriyetçileri ve devrimcileri yaratmaktadır…
Devrimin oluşumuna neden olmaktadır…
İktidarı ve gücü eline geçiren faşist, gerici yönetim, korku imparatorluğu kurarak, direnenleri ve direnecekleri tasfiye edip, bir an önce hedefine ulaşmayı planlamaktadır.
Hedef şeriatçı İslam Cumhuriyetidir.
Kendilerine isyan edecek, karşı koyacak ne varsa hemen onu yok etmeye, ortadan kaldırmaya, etkisizleştirmeye çalışmaktadırlar.
Ulusal bayramların ve anıtlara çelenk bırakılmasının yasaklanması; halkın Atatürk heykellerine ulaşmasını engellemek için çevresinde emniyet güçleri tarafından etten koruma duvarının örülmesi işte bu nedenledir.
Onlar, Ulusal Kurtuluş Savaşı, 1923 Devrimi ve Atatürk’le Türk ulusunun bağını koparmak istemektedirler.
İşte bunun için ordu hedef seçilmiştir.
Çünkü Atatürk’ten, Cumhuriyetten ve “Tam bağımsızlık” düşüncesinden öcüden korkar gibi korkuyorlar.
Ulus devletten, üniter devletten, devletçilikten ve aydınlanmadan öcüden korkar gibi korkuyorlar.
İşte bunun için orduya savaş açılmıştır.
Komutanlar ve yurtseverler düzmece belgelerle ve tertiplerle bunun için zindanlara doldurulmuştur.
700 bin kişilik ordunun Genel Kurmay Başkanı bunun için “Terör örgütü kurmak ve yönetmekle” suçlanmaktadır.
Sözün burasında, özellikle vurgulayalım: PKK ve onun lideri “Bebek Katili”, terör örgütü kurmakla suçlanmamaktadır. Aksine onunla kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapılmaktadır… Suçlanan Türk ordusudur. Türk ordusu terörist ilan edilmiştir.
Bebek Katili el bebek gül bebektir… Yediği önünde, yemediği arkasındadır…
Vahdettin döneminde de bugünkü gibi komutanlar hedef alınmış, ordu “Serseri sürüsü” olarak nitelendirilmişti.
Bu konuda Yüce Önder, Mart 1923 günü, Konya Türk Ocağı’nda şunları söylemişti:
“Vahdettin’in emriyledir ki, bile bile ölüme götürülen milleti kurtarmak isteyenler asi ilan edildi. Onun emriyle millet ve vatanı kurtarmak için kan döken aziz ordumuzun ‘serseriler sürüsü’ olduğuna dair fetvalar veren ulema kıyafetli kimseler çıktı…(ATABE, C. 15. s.242)
Geçmişte olduğu gibi bugün de egemen güçler, teslim aldıkları kurumlara ve arkalarındaki emperyalist güçlere güvenerek ülkenin kendilerinden sorulduğunu, her şeyi yapabilecek güç ve kudrette olduklarını sanıyorlar.
Hitler de öyle sanmıştı bir zamanlar.
Mussolini de…
Ama savaş sonucunda yenilgisini gören Adolf Hitler, 30 Nisan 1945’te, Berlin’de eşi Eva Braun’la siyanür hapı içerek intihar etmişti.
Mussolini ise metresi ile birlikte kurşunlanarak, baş aşağı ayaklarından asılmış, günlerce teşhir edilmişti.
Zalimlerin unuttuğu bir şey var:
Her şey karşıtı ile birlikte var olur. Her şey karşıtını içinde taşır.
Tarih böyle yazar. Bunun adına diyalektik denilir.
Patronun olduğu yerde işçi, haksızın olduğu yerde haklı, zalimin olduğu yerde mazlum, zenginin olduğu yerde yoksul, sömürenin olduğu yerde sömürülen, karanlığın olduğu yerde aydınlık vardır.
Sonsuza dek, “Hep bana, Rab bana” diyerek, halkın büyük bir kesimini açlık sınırının altında yaşatamazsın…
Sonsuza dek, esir aldığın yurtseverleri düzmece kanıtlarla, 25 kuruşluk CD’lerle Silivri’de, Hasdal’da tutamazsın…
Bir gün gelir, 200 binler, 400 bin; 400 binler 4 milyon; 4 milyon 8 milyon olur ve senden hesap sorarlar…
Mayıs’lar direnişin başlangıcı oldu.
Memurlar grevdeler.
19 Mayıs’ta gençler Samsun’a çıktı. Yeni bir Kurtuluş Savaşı başlattılar…
Davullar vuruyor, zurnalar çalıyor, halay çekiyorlar.
Yasa yapıyorlar.
Yasa sadece mecliste yapılmaz. Sokaklarda da yapılır.
Gençlerle birlikte yasa yapıyorlar. Yasakları deliyorlar…
Yiğit tekel işçileri çakmıştı kıvılcımı çok önceleri. Arkasından doktorlar, sağlıkçılar, öğretmenler geldi. Şimdi de Türkiye’nin tüm baroları ayakta.

“İstanbul barosunun yanındayız”
diyorlar. “Destekliyoruz” diyorlar. “İstanbul Barosu haklı, siz haksızsınız.” “Sonuna dek direneceğiz” diyorlar.
Korku bitti artık. Korku karşıtını, yani cesareti terkisinde getirdi.
Korku imparatorluğu çöktü. Direniş başladı. Geriye dönüş yok.
Bir kıvılcım bir bozkırı tutuşturacak, göreceksiniz.
Hem de yaşayarak göreceksiniz.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget