Orhan Veli’nin unutulmayan; “Neler yapmadık şu vatan için / Kimimiz öldük / Kimimiz nutuk söyledik” şiirini Yılmaz Özdil, “İsim Şehir Bitki” adlı son kitabında günümüze uyarlamış; “Ensesi
kalınsa / Canı sağolsun / Garibansa… / Vatan sağolsun” diyor.
Kitabın her sayfası, Yılmaz’ın Öz’ünü ve Dil’ini yansıtıyor.
Çağdaş, Atatürkçü aydınlığa gönül vermiş, bir elin parmakları kadar az sayıdaki yazarlardan biri Özdil, yazılarında; olayların akışı içinde gizlenen gerçekleri alaylı, ama açık, özlü bir dille okuruna ulaştırıyor...
İzmir’e sevdalı.
Yazılarında, ara sıra göründüğü TV söyleşilerinde, İzmir’den, 18 yaşındaki bir gencin ilk aşkını anlatır gibi söz ediyor.
Ne zaman İzmir’den söz ettiğine tanık olsam; çevremdekilere içimden “İzmir’i sever misiniz?” diye sormak geçiyor.
***
Ben İzmir’i severim. Öyle böyle değil. Yıllarca önceden başlayan bir sevgidir bu.
İzmir’den söz edilince, o güzelim kentle ilgili anılarım birden belleğimde canlanıveriyor.
İzmir’le tanışıklığım geceleri Demokrat İzmir gazetesine telefonla haber yazdırdığım günlerde başladı. Demokrasi çalkantılarının yaşandığı 1946-50 arası günlerin gözde gazetesi Vatan’ın (gazete temsilcilikleri falan yoktu) Ankara muhabiri Sabahattin Sönmez, aynı zamanda Demokrat İzmir gazetesinin muhabirliğini yapıyordu ve ben de yardımcısıydım.
O zamanın tek iletişim aracı, telefonla geceleri Vatan’a verdiğimiz haberleri Demokrat İzmir’e yazdırıyordum.
Sonraları kenti tanıdım. Otelse Konak Oteli. Saatlerce süren dostluk, arkadaşlık söyleşileri ise Birinci Kordon’daki lokantalar…
Ya İzmir deyince, İzmir siyasal nabzı denilince akla gelen, (sonradan ‘asfalt’ diye bir de sıfat kazanan) zekâ, espri kaynağı, uzun yıllar Belediye Başkanı Osman Kibar… Birlikte İngiltere gezisi anıları…
İzmir medyasının unutulmaz isimlerinden rahmetli İlhan Esen’le telefonda başlayıp İzmir’de süren, daha sonra, o İzmir’de, ben Ankara’da, Hürriyet’te buluşmamız.
Adam gibi adam, patron gibi patron Erol Simavi’nin sık sık gittiği İzmir’de Kordon’daki lokantada kentin ünlü kişileri dostlarıyla buluştuğu akşam yemeklerinde izlediğim tadına doyulmaz sohbetler…
Hürriyet’te çalışırken görevle İzmir’e gittiğimde otele uğrayıp doğru Cumhuriyet’e, Hikmet Çetinkaya’nın bürosuna gittiğim günler… Daha sonra Uğur Mumcu, Hikmet’le seçim gezileri... Fethiye’de buluşmalar.
Son zamanlarda gidemediğim İzmir’i ve İzmir sevgisini, insanlarını gönlüme kafama kazıyan günlerdi, o günler… Daha nice anılar…
***
Fakat ne etsek, ne yapsak kalem bulaşmış bir kez siyasete.
Öyleyse? Özdil’le başladık, bir yazısından alıntıyla devam edelim.
O yazısında Özdil; “İstifa eden (Org. Hasan Aksal) Hava Kuvvetleri Komutanı için önemli değil deyip, Hava Kuvvetleri Komutanı olması gereken orgeneral’i (Org. Bilgin Balanlı) hapse tıkıp, terfide birinci ikinci sırada bulunan korgeneralleri tutuklatıp, Hava Kuvvetleri’nde orgeneral kalmadığı için, mutlaka orgeneral rütbesine yükselmesi beklenen iki korgeneral’i yerinde saydırıp…
23 senedir, tekrar yazayım 23 senedir muharip görev almayan, normalde beş sene yeterliyken, tuğgeneral olmak için bile dokuz sene bekletilen, filo komutanlığı verilmeyen, 10 senedir Hava Kuvvetleri Karargâhı’nda bulunmayan, kariyeri ulaştırma ve lojistikten olan, emekliye ayrılmasına kesin gözüyle bakılan korgeneral’i apar topar orgeneral yapıp, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na oturtan kim?
Ben herhalde!” diyor.
***
Yılmaz’ın niteliklerini sıraladığı “o korgenerali” (Mehmet Erten) apar topar orgeneralliğe terfi ettirip, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na RTE hükümetinin oturttuğunu cümle âlem biliyor.
Cümle âlem biliyor ki; RTE demokrasisinde bir tarafa işleyen yargı tutuklamasaydı, 30 Ağustos’ta anasının ak sütü gibi tertemiz siciliyle Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanacak olan, hâlâ Hv. Orgeneral Bilgin Balanlı...
…tutukevinden, savcının ve mahkemenin birini bile dikkate almadığı sahte dijital verilerle hapsedilen yüzlerce TSK personelinin durumunu irdelerken; “Şimdi asıl sorulması gereken, (TSK’ye) bu komployu kim yaptı sorusudur” diyor ve kimi ifade ve yazıları örnekleyerek TSK’ye karşı girişilen komployu açıklıyor.
Örneğin 2004 yılında, Fethullah Gülen’in Onur Başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Abant’ta düzenlediği toplantıda, “TSK ile mücadelenin stratejisinin görüşüldüğü ve belirlendiğini”, orada bulunan gazeteci Alper Görmüş’ün 4 Kasım 2011’de Taraf’ta yayımlanan yazıyı gösteriyor.
Gönderdiği mektubunda “İşte komplonun ayak izleri” diyor ama:
RTE’nin yarattığı korkunun girdabında, ne ayak izlerinin kime ait olduğunu araştırıp üzerine giden var... ne de izlerin sahibini araştıran!
Yorum Gönder