Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya,nın 24 Mart 2012 köşe yazısı:
Zindanlar
Türkiye, evrensel hukuk ve evrensel insan hakları denilince ne anlıyor?
Aslında yazıma şu soruyu sorarak başlayabilirdim:
“Bir ülkede demokrasi ve özgürlük düzeyini belirleyen olgu bireye verilen değer değil midir?”
Türkiye’de tüm insanlar, siyasi partiler, anayasanın ve yasaların koruması altındadır.
Bugün ortaya çıkan görüntüye baktığımızda, bunun tam tersi duruyor karşımızda.
Temel hak ve özgürlüklerden yoksun bir halk, zindanlarda çocuk tutuklulara ve hükümlülere yapılan cinsel tacizler, işkence...
Demokratik ülkelerde insanlar ister özgür ister tutuklu ve hükümlü olsun, temel haklardan yararlanır.
***
Cezaevlerinden gelen mektupları okuyorum. Hepsinin ortak sorunu temel haklar konusunda.
Hükümlü ve tutukluların çoğu hasta.
Aralarında akciğer kanseri olanlar da karaciğer kanseri olanlar da var...
Bunların tedavisi yapılıyor mu?
Yapılıyor...
Aspirin’le!
Aslında Sivas ve Gazi davalarının zamanaşımına uğraması, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmaması Türkiye’nin nerede durduğunun en somut örneği...
***
Bugünlerde 12 Eylül’ün darbecileri Kenan Evren’le Tahsin Şahinkaya’nın yargılanıp yargılanmayacağını tartışıyoruz.
Bu iki muhterem hem darbe yapmışlar hem de insanlık suçu işlemişlerdir. Diyarbakır, Aydın zindanlarına canlı olarak giren 20 yaşındaki gençlerin tabutları çıkmıştır.
***
Neler olmuştur 12 Eylül faşist askeri cunta döneminde?
Cumhuriyet devrimlerinin tüm kazanımları ortadan kaldırılmış, Mustafa Kemal’in kurduğu Türk Dil ve Türk Tarih kurumları kapatılırken, tarikatlara dokunulmamış, onlarla Atatürkçülük adına işbirliği yapılmıştır.
ABD’nin 80 öncesi “yeşil kuşak” projesi İran Devrimi’yle tarihin çöplüğüne atılırken, 28 Şubat postmodern darbesiyle “ılımlı İslam”ın yolu açılmıştır.
Bugün Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı, Kafes Planı gibi davalardan yargılanan askerlerin, bu gerçeği görmeleri ve şöyle düşünmeleri gerekir:
“Biz demokrasiyi nasıl algıladık, kantarın topuzunu nerede kaçırdık ve yanlış yaptık?”
Zaman çabuk geçiyor...
Yıldızların ve düşünceye dalmış gecelerin içinde temel hak ve özgürlüklerin ne anlama geldiğinin bilinmesi gerekir.
Sivas katliamında askerin o vahşete neden seyirci kaldığı da...
Bir hücrenin içinde insan bunları düşünmeli...
Zamanın alaca yüzünde kendi kendiyle hesaplaşabilmeli.
***
Tutuklu askerlerin içinde “darbelere, faşist cuntalara” karşı çıkan, demokrasiyi ve özgürlükleri özümseyen subayların da olduğunu elbet biliyorum.
Bu yüzden de kurunun yanında yaşın da yandığını, bu davaların içinden çıkılmaz bir hal aldığını görüyorum...
AKP iktidarı, postmodern 28 Şubat’ı yapanlara bu yüzden dokunamıyor.
Çünkü o darbe süreci ABD ve AB desteğinde oldu ve AKP’yi iktidara taşıdı.
16 Mart 1978’de Beyazıt’ta devrimci öğrencilerin öldürülmesi, 12 Eylül sürecine giden yoldu...
Ve daha sonraki olaylar...
***
90’lı yıllar, faili meçhuller, devlet içindeki örgütlü silahlı güçler, çete-mafya-siyasetçi...
Silivri’de süren hangi davada bunlar gündeme geldi, söyler misiniz?
Hem 34 yıl önce hem 20 yıl önce yaşananlara şöyle bir bakıp bugünü değerlendirelim.
Elbet darbecilerden, darbeseverlerden hesap soralım ama masum insanları uyduruk dijital belgelerle zindanlarda çürütmeyelim, öldürmeyelim...
Yorum Gönder