Yasalar ve Teknoloji: Bilmemek Mazeret Değil! - Emre Kongar
Hukuk eğitiminde, daha giriş derslerinde öğretilen bir ilke vardır:
“Yasaları bilmemek mazeret değildir” denir.
Vatandaşlar için söylenen bu ilke, evleviyetle yargıçlar, savcılar ve avukatlar için de geçerlidir.
Peki “teknoloji bilmemek” mazeret midir?
***
İnsanlık, bilişim devrimi gibi yepyeni bir dönemi yaşıyor, bilgisayarlar, akıllı telefonlar artık her yerde, herkesin evinde ve elinde…
Adalet Bakanlığı da bu döneme ayak uyduruyor; temel belgeler, bilgiler, bilgisayarlar aracılığıyla kaydediliyor, izleniyor, her mahkemede de artık bilgisayar var.
Ve elbette güvenlik güçleri:
Bu yeni bilişim devriminin getirdiği suçlarla uğraşmak için bilişim teknolojisinde uzmanlaşıyor…
Bilgisayar korsanlığı, sanal dünyada işlenen suçlar, dijital sahtekârlıklar için özel eğitimli kadrolar oluşturuluyor.
***
Peki ya vatandaşlarımız, yargıç, savcı ve avukatlarımız…
Bilgisayar teknolojisini, dijital yaşamın özelliklerini ve gereklerini bilmemek, bir vatandaş ve evleviyetle bir yargıç, bir savcı, bir avukat için mazeret olabilir mi?
Artık davalarda dijital veriler delil olarak kullanılıyor, suçlamalar ve savunmalar da bunlar üzerinden yapılıyor:
Bilgisayarlardaki dokümanlar, CD denilen Compact Disc’ler, USB denilen dış bellek aygıtları artık hep delil!
Elbette yargıçlar, savcılar, avukatlar, özel uzmanlık gerektiren her şeyi bilemeyebilir; bilirkişilik kurumu da bunun için oluşturulmuştur zaten…
Ama bütün yargıç, savcı ve avukatlar, günlük yaşamın gerektirdiği ölçüde, temel bilgilere sahip olmalıdır.
Bir yargılamadaki iddia ve savunmalarda, en ilkel, en temel bilgisayar bilgileri bazı kararlara ışık tutabilir.
Daha önce Odatv davasında, bilgisayarda bulunan belgelerin bir korsan yazılım tarafından dışardan yollandığı iddia edilmiş, bu iddiayı destekleyen bilirkişi görüşleri medyaya yansımış, mahkemede de bu konuda uygulamalı bir savunma yapılmıştı…
Sonuç ne oldu bilmiyorum, ama sanıkların çoğu hâlâ içerde!
Şimdi de pek çok muvazzaf ve emekli subayın tutuklu yargılandığı Balyoz davasında delil olarak kullanılan CD’ler bakımından böyle bir durum ortaya çıkıyor…
Belgenin üretilmesinde kullanılan yazılımın, üretildiği iddia edilen tarihte henüz kullanılmayan özellikler içerdiği bildiriliyor.
Yani tükenmezle yazılmış bir belgenin, tükenmez kalemin henüz icat edilmediği bir tarihe ilişkin, orijinal belge olduğunun iddia edilmesi gibi bir durum!
Bu iddialar günlerdir medyanın manşetlerinde…
Daha önce de aynı CD için, içerdiği bilgilerin, hazırlandığı iddia edilen tarihteki gerçeklerle bağdaşmadığı, sonraki yıllara ilişkin birtakım şirket ve görev isimlerinin, unvanların, o dönemde varmış gibi zikredildiği iddia edilmiş, bu türden binden fazla tutarsızlık saptanmıştı.
Bu konuda, Pınar Doğan ve Dani Rodrik, “Balyoz Davası ve Gerçekler” diye bir blog yazıyor; bir de “Balyoz, Bir Darbe Kurgusunun Belgeleri ve Gerçekler” adlı kitapları var.
Bir belgenin orijinal olup olmadığını anlamak için aslında pek çok kanıta da gerek yoktur…
Tek bir özellik, orijinallik iddiasına uymayan küçücük tek bir ayrıntı dahi yeter de artar bile!
Şimdi bir de, bütün bu tutarsızlıklar açığa kavuşturulmadan, bir an önce hükmün verileceği iddiası var…
Adalet böyle mi işliyor “ileri demokrasi” düzeninde?
Yorum Gönder