Rahmetli babam Yassıada’da ömür boyu hapse mahkum olmuştu.
Hüküm giyince ilk olarak İmralı’ya 43 Numaralı mezarının başına götürülüp; “Bak senin yerin burasıydı ama cezan müebbede çevrildi, yat kalk bize dua et” denilmiş sonra Kayseri cezaevinde 8 ay hücre cezası, Buca Cezaevine nakil, oradan da Bergama cezaevine getirilmişti. 2 yıl milletvekilliği yapan babam,
5 yıldan fazla hapis yatmıştı.
Anlatacağım olay Bergama Cezaevinde geçti.
O zamanlar(1960’lı yıllar) cezaevleri şimdiki gibi değildi. Siyasi mahkum olarak sadece Demokrat Partililer var, gerisi “kader mahkumu” denen vatandaşlar…
Ziyaret etmek çok kolaydı, hele çocuklar için. Haftada birkaç defa ben okul dönüşü babamı görmeye gidiyordum. Bir gün elimde “melodika” denen bir müzik aletiyle babama gittim. Cezaevi arkadaşlarıyla, yarım daire şeklinde oturuyorlardı. Babamın yanında “Keşanlı Ali” tipinde biri vardı.
Bana; “Ne o, o e-lin-de- ki” diye kekeleyerek sordu.Konuşması öyleymiş. Bende “melodika amca” dedim. Ve-e-er o-o-nu ba-na dedi ve alır almaz yere öyle bir çarptı ki, benim melodika darmadağın oldu, ve adam kalktı gitti. Ben donakaldım, babama baktım hiç konuşmuyor. Biraz sonra elinde her tarafı gümüş kakmalı bir bağlama ile döndü ve bana vererek; “a-a-al, bu-nu çal” dedi, sonra babamın elini öpüp, uzaklaştı…
Sonradan rahmetli babam anlattı; Bana sazı veren adam, konuşmasıyla alay eden birinin kafasını balta ile kestiğinden müebbed hapse mahkum edilmiş. Ben hayretle; “Ne, nasıl yani, balta ile birinin kafasını mı koparmış” diye sorunca babam; “Sen ne sanıyorsun oğlum,bunun dedesi 5 kişiyi kesmiş, hem de yanından gülerek geçtikleri için, bu adam dedesine çekmemiş, çok uysal biri” dedi…
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TBMM çatısı altında beraberce bulunduğum kişilerdendir. İkili münasebetlerde çok zarif biridir. Fakat bazen “kayış sıyırır”, hele önünde mikrofon ve kalabalık bir topluluk gördüğü zaman. O zarif adam gider, yerine tam bir mahalle kabadayısı gelir.
Şeyini şey ettiğim şeyinden başlar, ayağını denk al’a kadar gider, tut tutabilirsen…
Bursa’da yerel bir gazete yazarına televizyonların önünde tehditle karışık fırçayı basıverdi;
“Bana çakılmaz arkadaş, ayağını denk al. 22 Nisan’dan sonra seninle konuşuruz” dedi…
E boru değil, koskoca Başbakan Yardımcısı. Ondan korkmamak olur mu?
Bülent Bey, kendisine hiç yapılmayan suikast için bile Türkiye’yi titretmiş biri. Bursalı gazeteci yana yakıla Menemen’den meslektaşlarını aramış onlara;
“ne diyorsunuz, başım belada mı” diye sormuş.
Kendisine; “Sen yat kalk sadece fırça yediğin için dua et, adam ya dedesine çekseydi” demişler, iyi mi?…
Biliyorum, şimdi kötü niyetliler yukarıdaki iki olayı birbirine bağlamaya çalışacaklar. Boşuna heveslenmesinler. İki olay çok farklı. Dediğim gibi, Bülent Bey çok zarif biridir. Kafası bozulunca kendisini kaybediyor, dili kayganlaşıyor ama bereket çabuk toparlanıyor.
Toparlanır toparlanmaz da yanına Valisini alıp, Lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yardımcısı sıfatıyla “Müceddid”(Peygamber Vekili) ilan ettikleri Said-i Nursi’ye koşuyor. Bir sakinleşiyor, bir sakinleşiyor, pelte gibi oluyor maşallah…
Bu “pelte gibi olma durumu” aynen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına da sirayet ediyor ama, o konu bugünün işi değil, ileride bakarız.
Bursa’daki gazeteci arkadaşlara önerim şudur; Uzak durun arkadaşlar, gördünüz mü kaçın. Çekirgeye mi çıkarsınız, Uludağ’a mı kaçarsınız, nereye giderseniz gidin. Bülent Bey Bursa’dan Ankara’ya döndüğünde siz de işinizin başınıza dönün, o Bursa’ya gelirse siz doğru dağlara, tepelere. Bu kadar basit yahu…
Sağlık ve başarı dileklerimle 27 Mart 2012
Yorum Gönder