Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya, nın 2 Mart 2012 yazısı :
Yağmur dindi hava açtı…
İstanbul yazdan kalma bir günü yaşıyordu dün sabah.
Soğuk hava gitmiş, güneş yüzünü göstermişti.
Hafif esintili bir sabahta, yaşamımızı delip geçen o dipsiz avuntularla oyalandığım yılları anımsadım.
Kendi çocukluğumu…
İlkyaz gecelerinde ayışığı pencereden odaya girdiğinde hep babamın gölgesinin düştüğünü sanırdım.
Hiç ama hiç kimseye söylemedim bugüne değin…
Karanlıkların sevinçle kaplandığı ince güzellik, kimi zaman hüzün kimi zaman umutla iç içeydi…
Yağmurlu bir günün akşamında televizyonda haberleri izlerken Batman’da karısını, dört yaşındaki kızını ve terörü ana karnında öğrenen sekiz aylık bebeğini kara toprağa vermenin acısı gözlerinden okunan babayı gördüğümde kahroldum.
***
Birkaç gün önce Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve imtiyaz sahibi Orhan Erinç’le sohbet ederken bir konu takıldı kafamıza:
“Eskiden bu denli kadın cinayeti işleniyor muydu?”
İşlenmiyordu…
Dün sabah gazetelerin iç sayfalarında bir haber vardı:
“Devlet yine koruyamadı!”
Tarsus’ta Hayriye Çakıcı adlı kadın, eşi Mustafa Çakıcı tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü sokak ortasında.
Uzun uzun düşündüm…
Birkaç gün önce yazdığım kanlı olayları yineliyor gibiydim…
Aydınlık bir pazar sabahında içinizi karartmak değil amacım…
Elbet umuda yolculuğa çıkarız, çocuklarımızın ışıldayan gözlerinde tarihin sayfalarını karıştırabiliriz.
Akan kanı durdurabiliriz.
Yaşamı çoğaltırız el ele verip…
***
Gerçekleri görmemiz gerek…
Kaçırılan 12 öğretmen, anaların çığlığı!
Kaçırılan öğretmen Ahmet Ürün’ün annesi Naime Ürün, bu ülkeyi yönetenlere sesleniyordu televizyon ekranlarından:
“Gelip oğlumun öğretmenlik yaptığı köyde bir gün yaşasınlar… Bakalım onlar bu acıya dayanabilirler mi?”
Yine kaçırılan öğretmenlerden Remzi Savaş’ın eşi çığlık çığlığaydı:
“Eşim zor koşullarda eğitim veriyordu. PKK tarafından kaçırıldı. Şu an görevinin başında olmadığından maaşını bile alamıyoruz.”
Kimi aymazlar ise hâlâ aynı nakaratı sürdürüyor:
“Öğretmenleri PKK mi kaçırdı yoksa derin güçler mi?”
Bu kafalar PKK’yi hâlâ koruyup kolluyordu, işin acı yönü de buydu…
Çünkü 12 öğretmeni PKK kaçırmıştı.
Kaçırılan öğretmenlere maaşlarını bile ödemeyen devlet var bugün Türkiye’de..
Böyle bir ortamda aşktan, tutkudan, sevgiden nasıl söz edeceğiz?
***
Gözlerimizi kırpıştırıp gülücükler atarak Bebek kıyısında bir pazar günü Boğaz’dan geçen gemileri mi seyredeceğiz; “Türkiye’de işler ne kadar güzel gidiyor, bizi yönetenleri Allah başımızdan eksik etmesin mi” diyeceğiz?
Babamı, annemi, çocukluk, gençlik günlerimi düşünürken o acılı kadınlar geliyor aklıma…
Ölümcül silahların uğultusunda yitip gidiyor umutlarımız!
Gözlerime bir sis iniyor, ağlamaklı oluyorum…
Her sevda sözleri şafağa haykırıldığında gencecik yaşta ölen polislerimizin, askerlerimizin eşleri, nişanlıları, anaları, babaları, çocukları geliyor gözlerimin önüne.
Her ölüm haberi yüreğimden bir parçayı alıp götürüyor.
O yüzünden babamı düşündüm… Annemi… Yitirdiğim yakınlarımı… Tüm ölümleri…
***
Ölümün yaşı yoktu!
Ve ben düşünüyordum…
Sivas katliamında diri diri yakılan onlarca insanımızdan birinin, şair Behçet Aysan’ın dizelerini anımsamaya çalıştım:
“Onu vurdular, gözümle gördüm onu; ak bir zambağa binmiş gidiyordu; zambak dur, sana da bulaştı kan…”
Yorum Gönder