Dizilerdeki Hayali Türkiye - Nilgün Cerrahoğlu
BM’de görev yapan bir arkadaşım geçende, “Bildiğin gibi değil” dedi: “Türk dizileri dışarıda bayağı bir ‘Türkiye imajı’ oluşturdu...”
Dizilerde edinilen “hayali Türk imajının” nasıl bir şey olabileceğini düşündüm…
Aklıma nedense önce “Firar” dizisi geldi…
Dizinin Mardin’deki ilk bölümlerini izleyen bir yabancı, bizim Güneydoğu’yu misal, kolaylıkla Sicilya sanabilirdi.
“Baba” konumundaki “ağa”nın malikânesinde hele bir cenaze ve yas sahnesi vardı ki tam Corleone dersiniz!
Malikâne kapısında jilet gibi siyahlar giyinmiş korumalar…
Art arda park edilmiş simsiyah arabalar... Kara Sicilya dullarını andıran kadınlar vs…
Kent dizilerine gelince.
Zengin evlerinin hemen hepsinde hizmetkâr konumundaki kadınlar; hafif mini, dar siyah etekler ve beyaz kolalı gömleklerle servis yapıyor...
Bu da İngilizlerin “Yukarıdakiler, aşağıdakiler” dizilerinden apartılan bir görsel efekt olmalı…
Hali vakti yerinde insanların evleri dahil, Türkiye’de üniformalı kadın yardımcı görmedim desem yeridir.
Bizde ev çalışanlarına genelde pek kılık kıyafet dayatması yapılmaz.
Çünkü Türkiye’de bu türden bir kuralcılık ve resmiyet yoktur…
Sabah kahvaltılarında masaya Amerikan dizilerinde yapılageldiği gibi illa portakal sularının konmadığı ve insanların her şart altında mutlaka iki dirhem bir çekirdek masaya oturmadığı gibi tıpkı...
‘İş kadını’ imajı
Kadınların o “holding kılıkları” ne hele öyle?
Sabah işe giden kadınların hepsi on beşer santimlik topuklar ve iddialı kokteyl kıyafetleriyle yola koyuluyor. Başdöndürücü dekolteler ve takılar içinde podyum yarışı yapıyor.
Böyle bir “iş kadını” tarzı -80’lerin “Dallas” ve “Dynasty” dizileri dışında!- değil Türkiye, dünyada görülmedi. Ama zaten Türk dizilerindeki holding kadınları da “iş kadını” değiller. Hepsi “aile kontenjanından” kendilerine koltuk kapmış konumda...
“Öyle Bir Geçer Zaman ki”deki “Avukat Berrin” ile “Doktor Gülay” dışında, dizilerde bileğinin hakkıyla bulunduğu yere gelen meslek sahibi kadın yok gibi…
Zeynep Karahan Uslu geçenlerde bu konuya atıf yaptı. “Toplumsal cinsiyet eşitliğinde medyanın rolü” alt komisyonuna TBMM’de başkanlık eden AKP’li Uslu; dizilerdeki “erkek egemen zihniyete” dikkat çekerek kadınların olumsuz rol modellerine değindi…
Bu saptamanın Türkiye’nin en erkek egemen partisini temsil eden bir milletvekilinden gelmesi tabii bir paradoks.
Ama diziler bağlamında Uslu’ya hak vermek gerek.
Yerli diziler toplumsal cinsiyet eşitliği değerleriyle hiç barışık değil...
Zeynep Hanım başkanlığındaki komisyonda örnek misalinden “İffet”in tecavüz sahnesi gündeme getirildi ve sahnenin tecavüzcülere davetiye çıkartmasından yakınıldı.
“İffet”in tecavüzcüsüne âşık olması, aslında tecavüz sahnesinden çok daha sorunlu…
“Tecavüz sahnesi” arkasından temelli bir kopma/uzaklaşma yerine; süregiden bir “aşk” öyküsü işlenince, tecavüzün “fantezi” gibi algılanması da kaçınılmaz oluyor…
Hürrem’i aratmıyorlar
Kadınlar için olumsuz rol modelleri, dizilerde kadın-erkek ilişkilerinden ibaret değil.
Kadın-kadına ilişkiler de, klasik “fettan kadın” şablonundan çıkmıyor.
Kıyasıya rekabet içindeki kadınlar, birbirlerinin gözünü oymak için fırsat kolluyor. Birbirleri arkasından dolap, entrika çeviriyorlar.
“Fatmagül’ün Suçu Ne?” “kadın dayanışmasının” gösterildiği tek dizi belki. “Yer Gök Aşk”, “Lale Devri” gibi diziler, kadınların kurdukları “tuzaklar” üzerinden yol alıyor. Hamiyet, İkbal, Zümrüt misali bu dizilerin başrollerinde olan “vaide sultan” kadınlar, “Muhteşem Yüzyıl”ın Hürremi’ne taş çıkartacak tezgâhlar döndürüyor.
Meclis komisyonunun “olumsuz rol modeli” çıkışına; dizi yapımcıları “E ne yapalım!” yanıtıyla karşılık vermişler ve özetle “senaryo hayatın içinden çıkan karakterlere yer verir” demişler…
Türk toplumunda hayatın içinden çıkan kadınlar, bunlar mıdır?
Yorum Gönder