‘Abilerin Abisi’ Mimar Niyazi Duranay - Oktay Ekinci


Öğrencilerinin öğretmen olduğu akademisyenlerimize “hocaların hocası” diyoruz… Peki, en gencimizin bile “abi”si olan Cumhuriyetle yaşıt ağabeylerimize ne demeliyiz?
Mimarlığımızın yarım asrı aşkın emektarlarından Niyazi Duranay’ın 15 Mart’taki 85’inci yaşgününü Mimarlar Odası’nda bir sohbet buluşmasıyla kutladık. İlker Ertuğrul’un izlenim yazısını okuyunca düşündüm. Odanın kuruluşundan beri kesintisiz militanı 232’nci üyesi Duranay, 9 bin 145’inci üyesi benim… ve yaşıtlarımın yanı sıra 36 bin 146’ncı üyesi İlker’in de abisi...
Torunu yaşındaki genç mimar diyor ki: “Sakin, mütevazı, cana yakın kişiliğiyle Niyazi Ağabeyimiz, yaşgünündeki heyecanını tüm katılımcılara yansıtmış, neşe dağıtmıştı.”
İlhan Selçuk da 7’den 70’e abimiz değil miydi? Bunun nedeni ise yaşı değil, yaşam boyu “ağabeyliği”ydi. Böylesi bir saygınlığın tanımı herhalde “abilerin abisi” olmalıydı. Tıpkı hocaların hocaları gibi..
İlker yazısını şöyle süründürmüş: “Sonra birlikte pasta kestik, alkışlar tuttuk, şarkılar söyleyip dans ettik; Mimarlar Odası’nın şimdiki geniş salonlarında, vaktiyle sobayla ısınan küçük mekânlarından bahsettik.”
O mekânlar ki nice kent suçuna karşı mimarlığın onur direnişine tanık oldular; o unutulmaz direnişler ki Duranay’ın ödünsüz yol göstericiliğiyle İstanbul’u savunmanın destanını oluşturdular.
Nitekim abimiz de aynı savunmanın gerekçesi için dedi ki; “Geçen altmış yılda çağdaş şehircilikle ilgisiz, doğal ve kültürel varlıkların korunmasını önemsemeyen, yaşanılır şehirler amacından uzak, adeta bir paylaşım planlamasının gerçekleştiği vahim ve uzun bir dönem yaşadık.”
Şimdi bu gözü dönmüş paylaşımın “gökdelenleşen, siteleşen, AVM’leşen” doruktaki aşamasına yine Niyazi Abi’yle birlikte direniyoruz.
Ağabey çağrısı
Duranay’ı abilerin abisi yapan yaşamöyküsü, mimar Mücella Yapıcı’nın kaleminden Mimarlar Odası’nın “Oda Tarihinden Portreler” dizisi içinde YEM Yayınları’nca 2006’da yayımlanmıştı.
Dedeleri “müderris” (öğretmen) olan Niyazi Abi’miz 8 yaşındayken babasını yitirir. İlk, orta ve lise öğrenimini Malatya’da tamamlarken, 30’larda kurulan Sümerbank fabrikasının da ilk işçilerindendir. Güzel Sanatlar Akademisi sınavı için 46 yazında 36 saatlik tren yolculuğuyla İstanbul’a vardığında, kente Haydarpaşa Garı’yla kavuşması belleğinde o denli derin izler bırakır ki bugün aynı garın elden çıkartılmak istenmesine karşı da hemen tüm etkinliklerin en önünde Niyazi Abi var.
1953’te Akademi’den mimarlık diplomasını aldığında “evli ve üç çocuk babası” olan abimizin ilk mesleki başarısı, Büyükada Anadolu Kulübü Oteli için düzenlenen yarışmada Mehmet Ali Aközen’le tasarladıkları projenin birinci olması… İller Bankası’nca 1966’da kurulan İstanbul Planlama Bürosu’nda sadece bir yıl çalışabilmesinin nedeni ise “Boğaz Köprüsü’nü eleştiren mimarlar” arasında yer alması.
İşte böyle başlayan mimarlık yaşamının düşünsel temeli içinse 80 yaşındayken yazdığı bir makalesindeki “ağabey çağrısı”yla yetiniyorum:
“Doğal kaynaklarımız, stratejik sanayi kuruluşlarımız, bankalarımız yabancı sermayeye devredilmekte, ormanlarımız, kıyılarımız, tarım arazilerimiz satılmaktadır. Eğitimimiz bilime ve tekniğe dayalı çağdaş eğitim olmaktan çıkarılmaktadır. Sağlık hizmetleri özel sektörün insafına terk edilmektedir. Büyük şehirlere göç hızla devam etmekte, Anadolu’nun kent ve köyleri boşalmaktadır. Ülkemiz ekonomi ve yerleşim planlamasından yoksun bırakılmıştır... Cumhuriyetimizi tekrar çağdaşlaşma çizgisine oturtmak kaçınılamaz bir görevdir. Buna ancak sosyal demokratların ve tüm yurtsever aydınların yaratacağı güç birliğiyle ulaşılabilir.” (Cumhuriyet- 08 Mayıs 2007)
Çok yaşa Niyazi Abi, daha nice yıllar hepimize ağabeylik yapman dileğimizle...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget