Sivas Katliamı'ndan Devlet Sorumludur - Cevat Kulaksız

Sivas Katliamı veya Sivas Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin kuşatılıp yakılması ve dolayısıyla şehirde bulunan 33 Alevi yazar, ozan ve aydının yakılarak katledilmesi olayını dehşetle, ibretle, utançla yaşadık. Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ile 2 saldırgan yaşamını yitirdi.
İte kaka zorlukla istimlâk edilip kültür merkezi haline getirilen otelde, saldırıda yananlarla, saldıranların isimlerinin bir arada bulunması, yazılması Alevi vatandaşlarımızı çok üzmüştür.
Aradan 18 yıl geçmesine karşın acımız, anmamız dinmedi, bitmedi. AKP iktidarı
da anmak şöyle dursun, ananlara baskı yapmaya, olayı ötelemeye, örtbas etmeye devam etmekte. Biz de birçok sivil toplum örgütleri ile başta Sivas’ta, Ankara’da olmak üzere yurdun birçok yerinde andık.  Olayların, anma törenlerinin ayrıntıları gazetelerde TV larda bulunmakta; ancak olayı biz devlet sorumluluğu açısından değerlendirmek istiyoruz.

DEVLET SORUMLUDUR.
Sivas Katliamından devlet sorumlu diyoruz, çünkü devletin valisinden tüm yetkili amirlerine kadar bir umursamazlık, adeta bir teşvik ve de tahrik edici tutum ve davranış vardı. Devletin izni ve de koruması ile Sivas’ta bir anma töreni yapılacaktır. O zaman devletin valisi, emniyet müdürü, Jandarma komutanı vatandaşı korumalı değil midir? Kaldı ki, Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüş; bu kapsamda pek çok aydının yanı sıra Aziz Nesin bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente gelmişti.
Kısaca orada olanlara, söylemlere bir bakalım.
Sivas Belediyesi’nce  Madımakk Oteli’nin önüne birkaç gün önce kaldırım taşları yığılmış, sanki “bu taşları alın da saldırın” dercesine…  Otelin önüne bu taşlar dökülürken,  olayların olacağının işareti olarak çok keskin ve de tahrik edici bildiriler dağıtılmakta. Acaba, emniyet güçleri böylesine bir bildiri dağıtılınca bundan haberi olmaz mı?
Olaylar başlayınca, belediyenin otelin önüne döktüğü taşlar, gerici saldırganlara tarafından otelde kalan sanatçılara atılmaya başlarken, otelin camları kırılır.
Yine belediye organizasyonu ile bir koşu düzenlenmiş, bu koşu için çevre illerden getirilen binlerce kişi otelin etrafını sarar, sekiz saat süresince otelin etrafında yaptıklarını yaparlar. Güvenlik için otele getirilen bir tabur askere, saldırganlar, o sırada Bosna-Hersek olayları zirvede olduğu için, “asker Bosna’ya” diye tezahürat yaparak, askeri kendileri için toleranslı hale getirirler.
Gereken bir türlü yapılmıyor. Laik SHP iktidarının yetkilileri, laik ordunun subayları, kimse "durumdan bir vazife" çıkarmıyor. "Ya Allah İntikam", "Aziz'e ölüm", "Bismillah Allahüekber", "İslama uzanan eller kırılsın" sloganları duyuluyor. Ve herkesin gözü önünde sekiz saat boyunca taşlanan otel ateşe veriliyor
Olayların kışkırtıcılarından, sorumlularından 1993 de Refah Partili olan, daha sonra milletvekili yapılarak dokunulmazlıkla korumaya alınan Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “gazanız mübarek olsun Müslüman kardeşlerim” 
diyerek nefret ve kin dolu konuşması {ve de hırışık (kavga) olursa taşla saldırsınlar diye otelin önüne dökülen kaldırım taşarı}; Devletin-Sivas’ın Emniyet Müdürü Doğukan Önder’in göstericileri kastederek, “onlarca kez sakallarından öptüm” demesi; öteki devletin temsilcilerinin olayları, saldırılardaki ihmal ve teşvik edici konumlarına bakıldığı zaman, devletin Sivas katliamında sorumlu olduğu görülmektedir. Üstelik olayları kışkırtan, göz yuman, bunları söyleyenler hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır. O dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın bakanlığının anma toplantılarında bu konuda ağzını açmamasını, buna değinmemsi de hafızalarda kalmıştı.
Hele dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in, olayın sonunda “otelin dışındaki vatandaşımıza bir zarar gelmemiştir” sözüne ne dersiniz?
Madımakk otelinde dumanlara boğulan, yanmak üzere olan aydınların zorlukla ulaşabildiği dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’den yardım isterken, Erdal İnönü’nün, (o da Sivas Valisinin kıytırık güvence sözüne kanmış olmalı ki) “merak etmeyin her türlü tedbir alınmıştır, size bir şey olmaz, sizi kurtaracağız”  sözüne ne dersiniz?  Tüm bunlar devletin bu katliamdaki ihmalini, (bekli de kastını) sorumluluğunu göstermiyor mu?
Alevi örgütleri 2 Temmuz’da Sivas katliamını anmak için Madımakk otelinin önünde toplanma istemine şimdiki Sivas Valisi Ali Kolat’ın izin vermek istemeyişine CHP nin yeni Milletvekili Sanatçı Sabahat Akkiraz şöyle sitem ediyordu: “O zaman katliamı engellemeyenler şimdi anmayı engellemeye çalışıyor”. Buna vurgu olarak 3 Temmuz 2011 in bazı gazeteleri, “yakmaya izin var, anmaya izin yok” diye başlık atmaktalar. Çelişkinin, riyakarlığın, bağnazlığın içinde bocalıyoruz, 50-60 yıldır…
AKP yöneticileri ne o olayın anılmasını istiyorlar, ne de Madımakk otelinin müze olmasını istemiyorlar. AKP bu tür olayların çıkmasını istemiyorsa, bu tür olaylardan eğer utanıyor çekiniyorsa, saldırıların mayasını teşkil eden  din, mezhep ayrıştırıcılığından vaz geçmelidir. 
1993’te katliam yaşanırken takipçisi olan AKP hükümeti neredeyse yangının ve katliamın sorumluları olarak yananları gösterip Sivas katliamı davasını kapatmak istiyor. Devletin hiçbir mülkü ve idari amirinin, yerel yöneticilerinin sorgulanmasına gidilmeyip, afakî sorumlular üretilerek katliamın üzeri perdelenmeye çalışılıyor.

HALKI KIŞKIRTAN BİDİRİLER YAYINLAR
Sivas Emniyet müdürlüğünün faksından öğrenildiğine göre, saldırgan aşırı dinciler, “Müslüman Kamuoyuna” başlıklı tahrik edici bildiriler dağıtmışlardı.
Yerel basında "Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız", "Aziz Nesin dinimize küfretti", "Sivas'ta neler oluyor" gibi başlıklı yazılar yayınlanıyordu. Dağıtılan bildirinin birinde şunlar yazılı idi:
"Müslüman Kamuoyu ...Salman Rüştü Müslümanların çok az olduğu kafir bir ülkede sokağa çıkmaya bile cesaret edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber şehrimiz valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir... Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslam’ın peygamberini ve kitabın izzetini korumak için bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. ‘İman edenler Allah yoluna savaşırlar, kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’ (Nisa suresi, 76) Galip gelecek olanlar şüphesiz ki, Allah tarafından olacaktır. MÜSLÜMANLAR" 
Bu dehşetli, kin, intikam, saldırganlık, düşmanlık kokan bildirilerin dağıtıldığı yerin valisi, emniyeti bundan haberdar olamaz mı? Emniyet tedbiri almaz mı? İnsanın aklı almıyor. Şimdilerde gösteri, protesto yapanların gözüne gözüne biber gazı sıkan polis, emniyet güçlerinden, 50 polis, 50 jandarma dipcikleri ile o taşkın kalabalığı dağıtır, olayları önleyebilirdi. İhmal yanında kasıtlı göz yumma durumu var olduğu belli. Duyuşumuza göre zamanın Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu, yangına müdahale için itfaiye araçlarını bile göndermediği, işişten geçtikten sonra göndermiştir.

HALKINA YANLI DAVRANAN DEVLET OLUR MU?
Demek ki devletin Sivas Belediye Başkanından tutun da, başbakana kadar, muhalif vatandaşının aleyhine, farklı düşünen vatandaşın aleyhine, olay yerindeki öteki yöneticilerine kadar tek yönlü şartlanmışlık, tek yönlü eylem içindedirler. Bu politika ve uygulama gerçek demokrasinin ruhuna uyar mı, bağdaşır mı?  Öyleyse devlet bu katliamdan sorumludur; o nedenle devlet olaylarda can verenlerin yakınlarından özür dilemeli, yüklü tazminat ödemelidir. Sorumlu devletten bu beklenir.
Devlet ve devletin organları belli bir siyasal görüşün, ırkın, mezhebin, cemaatin militanı, koruyucusu olursa, böylesine toplumu, devleti utandıran olayların çıkmasını da himaye etmiş olur.
Kim ne derse desin, devletin ihmali ve koruyuculuğunda oluşan bu Sivas katliamı cumhuriyet tarihine kapkara bir leke olarak yazılmıştır. Bu işi kışkırtan, koruyanların, bu katliamı yapanların torunları ileride onları lanetle anacaklardır. Öyleyse insanlarımızı, tek yönde şartlandırmalarla baskı altına tutmak, tek yönlü yönlendirmek insanları tek yönde militan yetiştirmesine neden olacaktır. Taliban, Hizbullah, öteki dinci militanlar, teröristler bu tek yönlü şartlandırmanın ürünü değil midir? 
AKP-RTE iktidarı da yandaş medyası, yandaş yargısı, yandaş cemaatleri, yandaş memurları,  öteki yandaş uygulamaları ile tek yönlü bir toplum yetiştirme çabası içinde görülmekte; ne yazık ki, toplumu adeta İran gibi, Suudi Arabistan gibi tek yönlü şartlandırılmaktadır.  Bu düzen devam ettikçe ileride baş edilmez, çağdaş dünyada bizi utandıran militan yetiştirilecek,  bu tür olayları yaratacaktır. Yoksa daha nice Bir Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Gazi, Madımakk olayları ile Hrand Dıng, Sabahattin Ali, Turan Dursun, Uğur Mumcu (sayın sayabildiğinizce) gibi katliamlarına tanık olacağız. Bu tür düşünce, fikir, inanç katliamları bizi çağdaş dünyada utandırır.
Öyleyse çare olarak insanlarımızı demokrasinin, laikliğin potasında eğiterek, başkalarının da inanç, din, mezhep, görüş ayrılıklarına saygı gösterilerek barışçıl bir toplum yetiştirmeliyiz.

TARİHTE TÜM OLAY VE EYLEMLERDE DİN KULLANILMIŞTIR.
Tarihte gerek İslam dünyasında, gerekse Hıristiyan dünyasındaki felaketlere, acılara, olumsuzluklara baktığınız zaman kökeninde dinsel sömürü, dinsel kullanma çabası vardır. Nice savaşlardan, Haçlı seferlerinden tutun da, Kerbelâ olayından bilmem dinci nice olaylardan, Sivas katliamına, dinci iktidarlara kadar birçok olumsuz olaylarda dinin kullanıldığını görmekteyiz.
Bir devlette, din, inanç, mezhep farklılığı devlet organlarında kullanılmışsa o devlette huzursuzluk var demektir. O devlet huzursuzluk ve çalkantılardan kurtulamaz. Çarmıha gerilen İsa’dan tutun da, katledilen üç halifeye kadar nice katliamlarda din kullanılmıştır. Hem de katledilen üç Halifeden Hz Ali camide katledilmiştir. (Hemen aklıma, AKP nin iktidara geldiği yıllarda İstanbul’da bir cemaat imamının camide katledilişi geliverdi; ne ki papaz bile katledildi.)
İki hafta önce son genel seçimleri yaşadık. Seçim propagandalarında AKP-RTE  nın zaman zaman bu din-mezhep malzemesini kullandığına tanık olduk.
Başbakan RTE,bazı yerlerde “Bu Kılıçdaroğlu var ya Alevidir Alevi”  sözlerine tanık olduk. Laik TC nin başbakanına yakışmayan bir söz ve davranıştır. Yurdumuzda hepsi de kardeşimiz olan 20 milyon civarında Alevi vatandaşımız vardır. “Bu var ya bu kafir kafir” der gibi, bu sözleri ile Başbakanımız RTE milyonlarca Alevi vatandaşımızı dışlamış, yaralamıştır. Bu çok yanlış ve talihsiz bir sözdür, tahrik ve kışkırtma içermektedir. Saddam Hüseyin’in yardımcısı Yasın Ramazan bile Hıristiyan’dı. Bu nasıl anlayış ve dışlayış ki Laik TC nin başbakanı bunu söyleyebilmekte. Bir devlet, yönetimine din ve mezhebi ön plana alıyor ve o yönde eğitim öğretim yapıyorsa o devletin iflah olması mümkün değildir.
Sivas katliamında da, Alevilik ve Alevi vatandaşları dışlamışlık ruhu ile katledilen aydınlara saldırılmıştır.
2 Temmuz 2011 günü Ankara Kolej meydanında düzenlenen Sivas katliamını telin mitingine katılmıştım. Bir kenarda 70-80 yaşlarında bir vatandaşla karşılaştım; görüşünü deşelemek için sordum, bana aynen şöyle dedi: “ iyi ya bazı kimseler de dinsiz ateist olduğunu söylüyorlar,bu da olur mu” ? Devlet ve kişiler ötekinin dinine, inancına, inançsızlığa karışmamalıdır. Birileri birilerinin inancını, dinini, mezhebini, ateistliğini diline doluyor, birinin birine üstünlüğünün iddiasında bulunuyorsa, orada huzursuzluk var demektir.
Bazı yerlerde “Dersim Alevlisiymiş” sözlerini duydum. Bu da Dersimi, Aleviliği dışlayan yadsıyan bir söylemdir, ayrıcalık ve dışlama yaratır

HAYATINI KAYBEDENLER

* Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
* Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
* Gülender Akça - 25 yaşında
* Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
* Ahmet Alan - 22 yaşında
* Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
* Sehergül Ateş - 30 yaşında
* Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
* Erdal Ayrancı - 35 yaşında
* Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
* Belkıs Çakır- 18 yaşında
* Serpil Canik - 19 yaşında
* Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
* Nesimi Çimen - 67 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası
* Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
* Serkan Doğan - 19 yaşında
* Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı, şelpe tekniğinin önderi
* Murat Güneş Murat Gündüz - 22 yaşında
* Gülsüm Karababa -22 yaşında
* Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
* Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
* Koray Kaya - 12 yaşında
* Menekşe Kaya - 17 yaşında
* Handan Metin - 20 yaşında
* Sait Metin - 23 yaşında
* Huriye Özkan - 22 yaşında
* Yeşim Özkan - 20 yaşında
* Ahmet Öztürk - 21 yaşında
* Ahmet Özyurt - 21 yaşında
* Nurcan Şahin - 18 yaşında
* Özlem Şahin - 17 yaşında
* Asuman Sivri - 16 yaşında
* Yasemin Sivri - 19 yaşında
* Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
* İnci Türk - 22 yaşında
* Kenan Yılmaz - 21 yaşında
***
AŞIK HAMSUNİ’DEN
Sivastan göklere uçtuk
Gönlümüz Hak'kı diler
Alevlerle kucaklaştı
Muhlis'ler Nesimi'ler

Yıldız daği toz dumanlı
Yollarımızı tutmayın
Biz bu yolun son yolcusu
Siz bizi unutmayın

Bu yol çok yolcular gördü
Gültekin'ler Gülsüm'ler
Biz hak'kı severek öldük
Sevmeyenler ne bilsinler

Verdiğiniz bu duman
Sanma ki bizi boğar
Bir Pir Sultan kurban olur
Yüzbin Mahzuni doğar
Yüzbin Mahzuni doğar Aşık Mahzuni Şerif

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget