“Dominique Strauss Kahn havada infilak edecek! Mayıs’daki bir tsunami veya bir atom bombasının ardından zerresi kalmayacak. DSK her halükârda Fransız sosyalistlerinin önseçimlerine katılamayacak!”
Bu “kehanet” Michel Taubmann isimli bir gazetecinin kulağına; Strauss Kahn’ın New York’ taki “Sofitel” macerasından tam bir ay, on gün önce nisanda fısıldanmış.
IMF’in eski patronu mayıs ortası malum; bir “Sofitel” görevlisine tecavüz ettiği gerekçesiyle yaka paça bindiği uçaktan indirilmiş, soluğu önce polis karakolunda, ardından hırsızlar ve gangsterlerle yan yana konakladığı bir hücrede almış ve “cumhurbaşkanlığı düşüne” veda etmişti.
İlginç olan şu ki Strauss Kahn’ı “tuz buz edecek” büyük bir belanın ufukta çok önceden belirdiğini, nerdeyse gün ve tarih vererek görenler var…
‘Komplo iddiaları’ tekrar devrede
Michel Taubmann “meclis koridorlarında” kendisine yapılan bu kehaneti, Kahn’ın özgürlüğüne kavuşmasından birkaç gün önce Fransa’da piyasaya çıkan “DSK’nin Gerçek Romanı” isimli kitabında anlatıyor.
Tutuklandığı günden beri her türlü karalama, küçük düşürücü itham ve aşağılamaya maruz kalan DSK’nin; özgürlüğüne kavuşacağı bu hafta başından itibaren yeniden böyle “komplo iddialarının” dolaşıma girmesiyle belli olmuştu.
Strauss Kahn davasında bir dönüm noktasına gelindiğini, geçtiğimiz günlerde ilk kez “DSK’nin Gerçek Romanı”na ilişkin bu yayınları görünce fark ettim. “New York Times”da sonra “tecavüz kurbanının” ifadesindeki açıkların gündeme getirilmesiyle; havanın döndüğü ayan beyan ortaya çıktı.
Otel görevlisi hedef tahtasına “seri tecavüzcü” kontenjanından canavarlaştırılan Kahn’ın çilesi bitmiş, bu defa “saldırıya uğradığını söyleyen” erleştirilmişti.
Kahn’ın “tecavüzle suçlandığı” evrede Amerikan basınında okuduğum her yazıda istisnasız “32 yaşında, başörtülü, dindar Müslüman Gineli kadın” olarak tasvir edilen Mafissatou Diallo; o denli sarıp sarmalanıp korunuyordu ki gerçek adı bile çok yerde verilmiyor, yerine romantik “Ophelia” adı kullanılıyordu.
Geçtiğimiz son bir hafta içinde, “Ophelia” romantizminden geriye bir şey kalmadı ve adıyla sanıyla Mafissatou Diallo’nun dört başı mamur bir sahtekâr olduğu iddia edilmeye başlandı.
Mafissatau her şeyden önce anadan doğma bir yalancıydı.
ABD’ye yaptığı iltica başvurusunda verdiği bilgilerden tutun da geçmişine dair söylediği her şey yalandı. O kadar ki Amerikan maliyesine daha az vergi verebilmek adına fazladan bir çocuk sahibi olduğunu dahi uydurabilmişti.
Resmi mercilere yaptığı çok sayıda yalan beyan yanında, “olay gününe” ilişkin verdiği bilgiler de çelişkili açıklarla doluydu.
Böyle birkaç günde işte “kurban”la “ahlaksız” yer değiştiriverdi…
“Kurban” konumundaki kadın “ahlaksız”…
“Müptezel” bir “sapık” olarak imgelenen DSK de jet hızıyla “kurban” olldu.
Rollerin hızla yer değiştirmesi ile birlikte, New York mahkemesi, ev hapsindeki Kahn’ın serbest kalmasına karar verdi.
Haber; medyada günden güne işlenen bu “rol değişikliğinin” hemen ardından geldiği için, sürpriz olmadı. Medyatik davalarda “algı” ve “imaj” biçimlendirmesi, nerdeyse artık mahkeme sürecinin olmazsa olmaz parçasına dönüşmüştü. Algıda böyle 180 derecelik bir fark yaratıldığında; davanın bambaşka bir seyre girdiğini sezebiliyorsunuz.
Amerikan adaleti için skandal
Sonuç her halükârda Amerikan adaleti için gerçek bir skandal!
IMF’nin patronu en başta onurundan ve bu arada işinden oldu.
Yerine, bir başka Fransız; Sarkozy’nin sağ kolu Christine Lagarde atandı.
Kahn’ın böyle adım adım, dereceli biçimde “aklanması”, tesadüfe bakın ki Lagarde’ın başkan seçilmesinden iki gün sonraya denk geldi.
Değme Holywood senaryolarına taş çıkartan bu garip öyküde; ortaya atılan “komplo iddiaları” da bu nedenle çeşit çeşit…
Fransızların yüzde 57’sinin inandığı “komplolar”; “Elysee yarışından” ibaret değil.
ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner’ın Strauss Kahn’ı, daha olayın içyüzü anlaşılmadan sildiğini ve istifaya davet ettiğini hatırlayanlar; başlıbaşına “IMF üst yönetimindeki değişimin” de komplonun parçası olabileceğini söylüyor.
Kahn’ın “IMF’ de bir devrim gerçekleştirmekte” olduğuna işaret edenler var. Bunların içinde gereğinde IMF’yi yerden yere vurmaktan çekinmeyen Joseph Stiglitz gibi ciddi iktisatçılar bulunuyor. Ünlü iktisatçının, DSK’nin kapana kıstırılmasından 9 gün önce yazdığı bir makale bu bağlamda gündeme getiriliyor.
Sözü edilen değerlendirmede Stiglitz; DSK’nin az gelişmiş ülkelere uygulanan IMF kurallarında köklü değişiklikler yapmak istediğini ve bu ülkelere dayatılan şartları “ekonomik istikrar, istihdam” parametreleriyle bağlantılı kılarak daha adil hale getirmek hedefini kolladığını söylüyor.
Strauss Kahn’ı önümüzdeki dönemde daha çok konuşacağız.
Yorum Gönder